6 Ekim 2009 Salı

SONBAHARDA KALPAZANKAYA



26.09.2009
Yaz bitmeden önce son kez Kalpazankaya’da denizin keyfini çıkarmak üzere Duygu ve Emre’yle öğle saatlerinde marinadan çıkıp yelkenleri bastık. Hava açıktı ve rüzgar Poyraz’dan orta kuvvet esiyordu. Yelken için çok güzel bir gündü. İki saat içinde Kalpazankaya’nın önündeki tonozlardan birine bağlanmıştık.

Önce Kalpazankaya’da lüfer ve palamuttan oluşan öğle yemeğimizi yedik. Ardından Burgazada’da yarım saatlik bir yürüyüş yaptık. Bu arada Gürkut teknesi Resif’le gelip yanımızdaki tonoza bağlandı. Ona yiyecek bir şeyler alıp tekneye döndük. Yılın İstanbul’daki son yüzme sefasını berrak denizde gerçekleştirdikten sonra havuzlukta oturup hep beraber güneşi batırdık.

Yelkenleri basıp tonozdan ayrılırken karanlık basmıştı. Burgaz ile Heybeli arasındaki kanaldan tramolalarla çıktık. Orsa seyirde marinaya döndük. Rüzgar akşamın ilerleyen saatlerine kadar kuvvetini korudu ve bizi yolda bırakmadı. Resif’ten biraz sonra marinaya bağlandık. Akşam hava epey serinlediğinden tekneyi toparladıktan sonra çorba içerek ısındık.


29 Eylül 2009 Salı

TUZLA MERCAN YUVASI VE TUZ BURNU



19.09.2009
Dolunay ve Emre ile öğle saatlerinde buluşup marinaya gittiğimizde hava açık ve rüzgar Poyraz’dı. Tekneyi hazırlayıp çıktıktan sonra yelkenleri bastık ve Tuzla yönüne rotayı çevirdik. Mercan Yuvası koyunun içine girdik. İstanbul Mercan Yuvası klübünün ve Angel Mercan’ın bulunduğu koyda antik Bizans dalgakıranının arkasına kadar geldik. Bu oldukça sığ koyda ağaçlık çevre, dalgakıranın içindeki balıkçı kayıkları, evler ve sahil hoş bir manzara yaratıyor. Şehrin içinde bir yeşil vaha gibi...

Koyun dibinde kavança atıp rotayı Deniz Harp Okulu’nun bulunduğu Tuz burnuna doğru çevirdik. Burnun açığından geçip Hayırsız Adaya yaklaştığımızda arkamıza baktık ve Pendik üzerindeki kara bulutları gördük. Pek meymenetsiz görünen bu bulutlar ciddiye alınmayacak türden değildi. Hemen yağmurluklarımızı giyip yelkenleri küçülttük. Marinaya geri dönmeye karar verdik. Biraz sonra yağmur geldi. Neyse ki rüzgar fazla sertleşmedi. Orsa seyirde marinaya döndük. Günün geri kalan kısmı marinada şamatayla geçti.

14 Eylül 2009 Pazartesi

KALPAZANKAYA’DA BEKLEMEDİĞİMİZ BİR OLAY

06.09.2009

Duygu’yla Pazar sabahı 12-15 knot esen havada marinadan çıkıp yelkenleri bastık ve Burgazada’ya yöneldik. İki saat sonra Kalpazankaya’nın önündeki tonoza bağlandık. Deniz tertemizdi. Yemekten önce bir dalıp çıktık. Kurulanıp botla lokantaya gittik. Henüz erken olduğundan manzaralı bir masa bulabildik. Fener balığı ve levrekten oluşan lezzetli yemeğimizi yedikten sonra tekneye döndük. Dönüşe geçmeden önce mümkün olduğunca denizin keyfini çıkarmak için bol bol yüzdük, atladık ve çıktık. Ben teknenin pervanesinin etrafına yapışmış olan birkaç midye kümesini çıkarmak için dalıp çıkarak epey uğraştım.

Bu sırada daha önceden hiç başımıza gelmemiş olan ve beklemediğimiz bir olay oldu. Lokantanın botunu kullanan çocuk başkasının tonoza bağlanmak için beklediğini söyledi ve bizim ne zaman gideceğimizi sordu. Biz birkaç saat daha bağlı kalacağımızı belirttikse de çocuk sık sık gelip bizi rahatsız etmeye başladı. Ardından teknemizin yanına ‘Piti Pati’ adlı bir yat yanaştı ve kaptanı tonoza kendisinin bağlanacağını, bizim gitmemiz gerektiğini söyledi. Tabii bu arada keyfimiz iyice kaçmıştı. Hayatımızda ilk defa denizde bu şekilde rahatsız ediliyorduk. Bu kişi teknede sadece iki kız olmasından cesaret alıp bize baskı yapıyordu. Bu taciz yarım saat kadar devam ettikten sonra ben çileden çıkıp avaz avaz bağırmaya başlayınca arkamızdaki tonoza bağlı olan teknedekiler durumu anlayıp adamı defettiler. Bu olay epey keyfimizi kaçırdıysa da bir saat daha tonozda kaldık. Ardından yelken basıp Kalpazankaya’dan ayrıldık.

Ertesi gün Kalpazankaya’daki lokantayı arayıp durumu anlattığımda bize servis yapan kişi olanlara çok üzüldü. O yat kaptanını tanımadığını ancak böyle durumlarda lokantadan yardım isteyebileceğimizi belirtti. Bir daha böyle bir durumla hiçbir yerde karşılaşmayacağımızı umuyorum. Ama öte yandan özellikle demirdeyken veya tenha bir iskeleye bağlıyken deniz magandalarına karşı dikkatli olmak gerektiğini anladım.

8 Eylül 2009 Salı

TUZLA - BAYRAMOĞLU

29.08.2009
Cumartesi öğleden sonra Gürkut ve ben freşka esen Poyrazı kaçırmamak için Symphony ile denize çıktık. Yelkenleri bastıktan sonra farklı bir rota izlemeye karar verip apaz seyirde Tuzla’ya yöneldik. Deniz Harp Okulu’nun bulunduğu Tuz burnunu, Hayırsız Adayı ve Koçun Adasını iskelede bırakarak Tuzla koyuna girdik. Dalgasız koyda 15-20 knot esen rüzgarda yelken yapmak büyük bir keyif. Pendik marinadan çıkışımızdan itibaren iki saat içinde Bayramoğlu önlerine geldik. Burada tramola atıp geri döndük. Tekne batıya giderken güneşin batışını seyrettik. İki ada ile Tuz burnu arasıdan geçerken Gürkut’un IPhone’una yüklediği Navionics haritalarından ve GPS uygulamasından yararlanarak buradaki kayalıklardan uzak durduk. Bir saat sonra marinaya girdiğimizde karanlık olmuştu. Tuzla – Bayramoğlu rotasının yelken için çok uygun olduğu kararına vardık.

31 Ağustos 2009 Pazartesi

ANNEM VE BABAMLA KALPAZANKAYA


23.08.2009
Pazar sabahı on birde annem ve babamla Pendik marinada buluştuk. Poyraz günlerdir estiği gibi kuvvetli esmeye devam ediyordu. Marinadan çıktığımızda babam yelkenlere camadan vurmayı reddetti. Aslında rüzgar henüz üç kuvvet esiyordu ama artacağı belliydi. Ana yelkeni ve genoayı tam bastık ve tekne geniş apazda neredeyse dalgaların üzerinden uçarak Burgazada’ya doğru ilerlemeye başladı.
Son derece keyifli bir seyirden sonra Burgazada ve Kınalıada arasındaki kanaldan güneybatıya yöneldik. Bir kavançadan sonra Kalpazankaya’nın önüne gelip yelkenleri indirdik. Kayanın arkasındaki tonoza bağlandık. Rüzgar epey artmış olmasına rağmen Kalpazankaya’nın kuytuda kalan koyu göl gibi sakindi.


Tekneyi toparladıktan sonra tepede ağaçların arasındaki lokantayı arayıp masamızı ayarladık. Botla bizi aldılar ve saat ikide yamacın kenarından aşağı kuşbakışı manzarası olan masamızdaydık. Kalpazankaya’daki lokanta, çam ağaçlarının altında çok sade ve tabiatla uyumlu tasarlanmış. Yassıada ve Sivriada’ya bakan manzarası müthiş. Yemeklerden ve servisten çok memnun kaldık. Özellikle ızgara sinarit çok lezzetliydi.

Tekneye döndükten sonra hemen denize atladık. Birkaç saat deniz keyfinden sonra tonozdan ayrılmadan ana yelkeni bastık. Rüzgar iyice hızını almış olduğundan ve koyun dışında kuzucuklar görünmeye başladığından ikinci camadan kaçınılmaz olmuştu. Ana yelkenle teknenin bordasını rüzgara çevirip tonozu bırakınca yavaşça koydan çıktık. Ardından genoayı bastık ve orsa seyirde Pendik’e dönüşe geçtik. İki saatlik keyifli orsa seyirden sonra marinaya bağlandık.

25 Ağustos 2009 Salı

HEAVE-TO

20.08.2009
İş çıkışı akşamüstü altıda kuvvetli Poyraz’ı kaçırmamak için yelkene çıktık. Uzun zamandır teknenin açık denizde fırtınada dalgadan ve rüzgardan etkilenmeden sürüklenmesini sağlayan heave-to pozisyonunu denemek istiyorduk. Lin & Larry Pardey’in ‘Storm Tactics Handbook’ kitabında okuduğum heave-to pozisyonu teknenin rüzgara borda vererek yana sürüklenmesini ve böylece yüksek dalgaların üzerine kırılmamasını sağlıyor. Büyükada çakarının yakınında camadanlı bastığımız genoayı terslettik ve çift camadanlı anayelkeni ortaya aldık. Dümeni sancak alabanda durumunda sabitledik. Böylece tekne bordasını rüzgara ve dalgalara verip hafif sancağa yattı. İleri yönde hareketi çok azaldı ve sadece yavaşça sancağa kaymaya başladı. Altı kuvvete varan Poyraza ve dalgalara rağmen teknenin sallanması neredeyse durdu. Biz rahatça güneşin batışını seyrederek akşam yemeğimizi yedik. Rüzgaraltımızda Heybeliada olmasa saatlerce heave-to pozisyonunda kalabilirdik. Fırtınada teknenin rüzgarlatında kara yoksa heave-to yapmak çok rahatlatıcı bir yöntem. Ayrıca bu şekilde rahatlıkla denizdeyken teknede arıza olursa tamirat yapılabilir.

21 Ağustos 2009 Cuma

BURGAZADA - KALPAZANKAYA


15-16.08.2009
Hafta sonu kuvvetli Poyraz beklentisiyle erkenden marinaya geldik. Hazırlanıp denize çıktığımızda rüzgarın hızı beş kuvveti bulmuştu. Ana yelkeni çift camadanlı bastık. Genoayı açıp apaz seyirde hızla yola koyulduk. Hedef belirlememiştik ama rüzgar iyi estiği için Pendik’ten Kınalıada’ya kadar gidip etrafından dönmeyi düşündük. Kınalıada’nın batısında kavança atıp Burgazada’nın güneybatısındaki Kalpazankaya önlerine geldiğimizde buradaki tonozları görüp bağlanmaya karar verdik.

Kalpazankaya’ya geçen sonbaharda Burgazada’nın limanından yürüyerek gelmiştik. Ormanın içinden denizin manzarası ve kayalıkların üzerindeki kır lokantası çok hoşumuza gitmişti. Kalpazankaya Restaurant kayalıkların önüne birkaç tonoz attığı için tekneyle gelmek için cazip bir yer olmuştu. Yine de Kalpazankaya’yı denemek için yaz sonundaki kuvvetli Poyraz’ı beklemek gerekti.

Burgazada’nın en güney ucundaki tonoza bağlandıktan sonra akşama kadar denize girdik. Kalpazankaya’nın denizi tertemiz. Güneş ufka yaklaşırken lokantanın botu bizi aldı ve kayalıkların dibindeki merdivene bıraktı. Yukarıdaki terasta çamların altında toprak zemine konmuş masaların çoğu doluydu. Hafta sonu denizin üzerinde güneşin batışını seyredebileceğiniz bir masa için Kalpazankaya’da mutlaka önceden yer ayırtmak gerekiyor. Yemekler taze ve lezzetliydi. Benim aklım tonozda bıraktığımız teknemizde olduğu için yemeği hızlı bitirip karanlık olmadan geri döndük. Gece tonozda kaldık. Kalpazankaya sessiz ve Poyraz’dan pek etkilenmeyen bir yer olduğu için geceyi rahat geçirdik.

Ertesi sabah uyanır uyanmaz denize atladık. Kahve ve bisküviden oluşan kahvaltının ardından yelken basıp tonozdan ayrıldık. Heybeliada’da Resif’le buluştuk. Demir atıp öğlene kadar denize girdikten sonra tekrar yelken basıp Pendik’e dönmek üzere yola çıktık. Poyraz beş kuvvetin üst sınırına yaklaşmıştı ve sağanaklarda altı kuvvete varıyordu. Camadanlı yelkenlerle keyifli bir seyirden sonra marinaya girdik. Tekneyi toparlayıp Tuzla’da Filizler Köfte’ye uğradıktan sonra eve döndük.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

DOLUNAY’LA ‘FREŞKA’ HAVADA YELKEN

08.08.2009
Dolunay’la Cumartesi öğlen marinaya geldik. Dolunay hasta olduğu halde kahramanca denize çıkarak beni bu güzel rüzgarlı günde yalnız bırakmamıştı. Hava son günlerde sürekli estiği gibi orta kuvvet Poyrazdı. Hazırlanıp marinadan çıktık. Yelkenleri camadanlı bastık. Geniş apaz seyirde hızla Adalar yönünde gitmeye başladık. İki saat geçmeden Kınalıada önlerine gelmiştik. Dolunay’ı hasta haliyle fazla zorlamamak için dönüşe geçtik. Yıldız kayalıklarının güneyinden oldukça yakın geçip kuzey yönünde dizili köpek dişi gibi duran uçlarını gördük. Bir buçuk saatte marinaya döndük. Bağlandıktan sonra tekneyi toparladık ve yıkadık. Marinada komşumuz Ece teknesinin Wings Medya Cup ikinciliğini kutladık. Akşamı Tuzla’daki Filizler’de köfteyle sonlandırdık.

7 Ağustos 2009 Cuma

İŞ ÇIKIŞI YELKEN - ADALAR

06.08.2009

Emre’yle işten sonra akşam altıda marinada buluştuk. Hava orta kuvvette Poyraz ve bulutluydu. Hemen tekneyi hazırlayıp yarım saat içinde marinadan çıktık. Mendireğin dışında ana yelkeni çift camadanlı bastık. Ardından genoayı basıp Adalar’a doğru apaz seyre geçtik. Rüzgar tekneyi uçuruyordu. Güneş batarken bir yandan sohbet edip bir yandan akşam yemeğimiz olan sandviçleri yedik. Tam gün batımından önce ufuk pembeleştiğinde genoayı sarıp ana yelkenle heave-to yaptık. Emre uzun bir halatla birlikte denize atladı. Bana hava serin gelmesine rağmen Emre denizden çok keyif aldığını söyleyip tekrar atladı. Emre’nin deniz keyfi bitince genoayı tekrar açıp Pendik marina yönünde orsa seyre geçtik. Akşam hava hafiflemeden esmeye devam etti ve bizi hızla marinaya geri getirdi. Yaptığımız en keyifli seyirlerden biri oldu bu akşam seyri.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

HEYBELİADA SU SPORLARI KLÜBÜ'NDE DEMİRDE


18.07.2009
Cumartesi Poyraz beklentisiyle öğleden sonra marinaya geldik. Ekip, Emre, ben ve bize son dakikada katılan Berrin’den oluşuyordu. Marinada beklediğimizin aksine orta kuvvette Lodos esiyordu. Tekneyi hazırladık ve marinadan çıkıp yelken bastık. Birkaç saat boyunca önceleri hızı 17-18 knot’a kadar çıkan ancak gittikçe azalan rüzgarla adaların güneyinden Burgazada yönünde yelken yaptık.

Rüzgar azaldıkça hava ısındı ve ekibin denize girme isteği arttı. Burgazada ve Heybeliada arasında denize girecek uygun yerlere baktık ama su cazip gelmedi. Gürkut’un teknesi Resif’in de orada olmadığını görünce yelken basıp marinaya dönmeye karar verdik. Ancak Heybeliada’nın Değirmen burnunu döndüğümüzde telefon çaldı ve günün akışı tamamen değişti.

Resif yanımızdan geçip Heybeliada Su Sporları Klübü’nün önüne demirledi. Biz de kavança atıp onları takip ettik ve yakınlarına demirledik. Gürkut, Güner ve Kaan botla ve yüzerek teknemize geldiler ve şamata başladı. Öncelikle Gürkut bize bottan dalgıçlar gibi denize nasıl düşüleceğini gösterdi. Ancak üzerinde dalgıç kıyafeti değil şortu ve cebinde telefonu vardı. Bir süre telefonu kurutmak için uğraştık. Ardından teknenin çeşitli noktalarından balıklama atlama yarışması yapıldı. Gurcatadan atlamak bile teklif edildi ama tabii gerçekleşmedi. Ayrıca demir zincirinden korsanlar gibi tekneye tırmanıldı. Normal balıklamadan sıkılınca ters balıklamaya geçildi. Yüzme yarışması yapıldı. Epey uzun bir süre denizde geçti.

Herkes kuruduktan sonra Güner ve Kaan botla karaya çıkıp bize ızgara balık getirdiler. Gün batımında manzara harika olduğundan kamarada masada yemek yerine havuzlukta alacakaranlıkta balıklarımızı yedik. Çevredeki davetlerden gelen müziğin eşliğinde kavunumuzu yedikten sonra saat on buçukta demir aldık. Resif önde biz arkada marinaya doğru yola çıktık. Bazısı hiç aydınlatılmamış olan gemilerin arasından geçip marinaya döndüğümüzde saat on ikiyi geçmişti. Tekneyi toparladıktan sonra Resif’te çorba içtik ve eve dönüşe geçtik.

7 Temmuz 2009 Salı

FIRTINADA PORT SEDEF


05.07.2009

Pazar sabahı evden çıktığımda şaşkınlık içinde yağmur damlalarının üzerimi ıslattığını hissettim. Sabaha karşı yağmurun yağdığını ve etrafın ıslak olduğunu farketmiştim ama ben sokağa çıkarken güneş çıkmıştı. Etrafta bulut olmadığından yağmur yağacağına ihtimal vermemiştim. Havanın bende yarattığı bu ilk şaşkınlık bütün gün yeni sürprizlerle devam etti.

Duygu’yla beraber marinaya geldiğimizde saat onbire geliyordu. Boğaz’da ve yolun Kartal’a kadarki kısmında rüzgar Poyrazken marinada hafif Günbatısı esiyordu. Planımız annem ve babamı alıp Port Sedef’te öğle yemeği yemekti. Ancak annemle babam tekneye geldiklerinde kara bulutlar hızla gökyüzünü kaplamaya başladılar. Tam tonozu çözmek üzereyken sağanak bastırdı. Biz buna rağmen marinadan çıktık. Benim dışımda herkes kamaradaydı. Kısa ama kuvvetli sağanakta biraz ıslandım ama güzel bir tecrübeydi.

Yağmur kesilince kamaradakiler dışarı çıktı. Yelken bastık. Hava güneyden esmeye başlayınca hızlandık. Orsa seyirde Sedef Adası’na yöneldik. Yarım saat sonra Büyükada’nın kuzeyine yaklaşırken hava tekrar batıda kararmaya başladı. Rüzgar arttıkça kara bulutlar yaklaştı. Orsa seyir çok keyifliydi. Büyükada’ya iyice yanaştıktan sonra tramola atıp Port Sedef’e yöneldik. Yelkenleri indirip Port Sedef’in tonozuna bağlandığımız sırada kuvvetli sağanak tekrar geldi. Kamaraya girip yağmurun geçmesini beklerken birşeyler içip atıştırdık. Port Sedef’in kapalı yeri olmadığından oradakilerin durumu bizden kötüydü. Masaları toplamış bizim gibi yağmurun geçmesini bekliyorlardı. Neyseki yarım saat içinde bulutlar yükseldi ve yağmur durdu. Port Sedef’in kayığı bizi tekneden alıp kıyıya götürdü.

Port Sedef oldukça kalabalıktı. Annem o sabah gazetede Port Sedef’le ilgili bir yazı okuduğundan burayı çok merak ediyordu. Terastaki masamıza oturduk ve sipariş verdik. Ortam çok hoştu. Bu arada güneş açmış ve havada yağmurdan eser kalmamıştı. Ancak Port Sedef'te ne servis ne de yemekler gazetelerde övüldüğü gibiydi. Pek memnun kalmadık ve masadan karnımız doymadan kalktık. Üstelik hatalı olduğunu düşündüğümüz epeyce yüksek bir hesap geldi. Neyseki itiraz edince hatayı düzelttiler ve teknemize döndük.

Hava ısındığı için Duygu’yla denize girip yüzdük. Kurulanıp hazırlandıktan sonra yelkenleri bastık ve motor kullanmadan tonozdan ayrıldık. Güzel bir manevra oldu. Ancak hava yarım saat sonra tamamen kaldı ve marinaya motorla döndük. Tekneyi toparladıktan sonra marinadan ayrıldık. Hepimiz için keyifli, sürprizlerle dolu ve alışılmışın dışında bir gün oldu.

3 Temmuz 2009 Cuma

İŞ ÇIKIŞI YELKEN - TUZLA MERCAN YUVASI

2 Temmuz 2009

Emre'yle akşam beş buçukta marinada buluştuk. Orta kuvvette Poyraz esiyordu ve hava yelken için çok cazipti. Hemen üzerimizdeki iş kıyafetlerini attık ve tekneyi hazırladık. Yarım saat sonra marinanın dışında yelkenleri basıyorduk. Ana yelkene çift camadan vurduk ve apaz seyirde rotayı Tuzla'ya çevirdik. Mercan Yuvası koyuna girerken seyrimiz dar apaza ve sağanaklarda orsaya döndü.

Ankara Mercan'daki Dodo Beach'te sörfçüler bizim gibi Poyraz'ın keyfini çıkarıyorlardı. Tekneyle onların arasına girmemek için rotayı İstanbul Mercan Yuvası'na çevirdik. Bu sırada klübün önünde demirde duran ahşap kotrayı gördük. Ancak koy çok hızlı sığlaştığından kotraya fazla yaklaşamadan tramola atıp geri döndük. Gene apaz seyirde Sedef Adası'na yöneldik. Güneş batmadan marinaya girmeyi hedeflediğimizden Sedef'in açığında orsaya döndük. Rüzgar tam Pendik tarafından estiğinden volta atarak marina önüne geldik. Bağlanırken güneş batmak üzereydi.

İş çıkışı yelken sadece birkaç saat sürdüğü için insana kısa geliyor. Ama akşamüstü çıkan Poyraz'ı yakalamak ve keyfini çıkarmak için ideal.

HEYBELİADA

27-28 Haziran 2009

Ekiple Cumartesi denize çıktık ve öğleden sonra Heybeliada'da değirmenin güneyindeki koya demirledik. Gece kalmayı planlamamıştık ama koydan ayrılamadık. Ertesi gün uyanır uyanmaz denize atladık ve yüzdük. Bütün gün denize girip çıkarak geçti. Ancak Pazar akşamüstü demir alıp dönüşe geçebildik. Bütün haftasonu durgun olan hava Pazar akşamüstü Poyraz çıkardı. Dayanamayıp yelken bastık ve marinaya kadar harika bir orsa seyirle haftasonunu bitirdik.

25 Haziran 2009 Perşembe

DİREKTEN RÜZGAR GÖSTERGESİNİ İNDİRİRKEN


21.06.2009

Teknenin direğine çıkmak unutulmayacak bir tecrübe. Bu benim üçüncü tırmanışım ama gene bir Koala gibi direğe sarılmaktan göğsümde çürükler oluştu. Her seferinde, yukarıda iken sadece odaklandığım tek bir işi yapıp mümkün olduğunca hızlı aşağı inmekten başka birşey düşünemiyorum. Ama indikten sonra keşke birkaç iş daha halletseydim diye hayıflanıyorum. Bu sefer resimde görüldüğü gibi kırık rüzgar okunu indirdim. Yenisi takmayı en azından bir süre için düşünmüyorum...

15 Haziran 2009 Pazartesi

BURGAZADA - BARBA YANİ


13 - 14.06.2009

Haftasonu hava raporu Poyraz’dan sert rüzgar gösteriyordu. Bu havanın yelken için ideal olacağını düşündüğüm için dopdolu bir haftasonu programı yaptım. Sonuçta planladığımdan farklı ama çok güzel bir haftasonu oldu. En son olarak Burgazada’da Barba Yani’de yediğimiz akşam yemeği ve güneş batarken yaptığımız nefis orsa seyri ile haftasonunu noktaladık.

Cumartesi öğleden sonra Serdar’la marinada buluştuğumuzda rüzgar kuzey yönden beş kuvveti bulmuştu. Hemen tekneyi hazırlayıp marinadan çıktık. Yelkenleri camadanlı bastık. Kınalıada’ya doğru seyre başladık. Rüzgar 20-25 knot arasında esiyor ve sağanaklarda 27-28 knot’a varıyordu. Son derece keyifli dar apaz seyirle Burgazada’nın önüne geldiğimizde Kaşık Adası’nın etrafından dönüp Barba Yani’nin önünden geçtik. Ancak adaya uğrayacak vakit yoktu. Geç olmadan marinaya döndük.


Pazar sabahı Dolunay, Emre, İlginay ve Selim tekneye geldiler. Hava, tahminlerin aksine hafif Lodos esiyordu ve biraz bulutlandığından serindi. Marinadan çıktığımızda saat 11’i biraz geçiyordu. 10-12 knot esen Lodos’la Sedef Adası’na kadar geldik ama rüzgar beklediğimiz şekilde adaların arasında kesildi. Havanın tamamen durgunlaştığı sırada Emre denize atladı. Poyraz çıkmasını beklerken Gürkut telefon etti. Onu almak için marinaya dönmeye karar verdik. Bu arada hava yavaş yavaş kuzeyden esmeye başlamıştı. Mendireğin önüne geldiğimiz sırada sabahtan beri beklediğimiz Poyraz geldi. Böylece dönüp duran ve bir türlü oturmayan rüzgar yüzünden belirleyemediğimiz seyir rotamız Burgazada yönünde kesinleşti.


Palamar botunun yardımıyla İlginay ve Selim’i tekneden indirip Gürkut’u aldık. Hemen yelkenleri tekrar basıp Yıldız’dan freşka rüzgarda hızla yola koyulduk. Önce keyifli orsa seyirle Dragos önlerine geldik. Oradan apaz seyre dönüp Heybeliada önlerine geldik. Burada ufak birkaç maceramız oldu. Ana yelkenin camadanını çözmeye çalışırken yanımızdan geçen bir teknenin direğine takılmış gibi görünen esrarengiz bir uçurtma ipi tam altımızdan geçti. Neyseki pervanemize takılmadı. Biraz sonra direğin tepesinde uzun zamandır sallanmakta olan rüzgar okunun somunu Dolunay’ın kafasına düştü. Şaşkınlık dışında pek zarar vermemesine karşın günün kalan kısmında okun direğin tepesinden düşüp birimizi yaralamasından korktuk. Neyseki başımıza birşey gelmeden Burgazada Limanı’nın girişindeki tonozlardan birine bağlanıp karaya çıktık.


Barba Yani her zamanki gibi kalabalıktı. Sahildeki masamıza oturduk. Mezeler geldiğinde ne kadar acıktığımızı farkettik. Sabahtan beri yemek yemeyi unutmuştuk. Barba’nın yemekleri her zamanki gibi lezzetliydi. Balıklar hemen bitti ve ikinci tabağı ısmarladık. Keyfimize diyecek yoktu. Kafamıza düşmesi pek muhtemelmiş gibi direğin tepesinde sallanan rüzgar okunu bile unutmuştuk. Poyraz hafiflemişti. Son derece berrak bir yaz akşamıydı.

Tekneye dönüp yelkenleri bastık. Güneş batarken Pendik yönünde harika bir orsa seyre başladık. Gürkut dümende ve Dolunay ana yelkende bir yandan arada bastıran sağanaklarda tekneyi idare ederken bir yandan da Montrö antlaşması hakkında hukuki bir tartışmaya başladılar. Hava karardıktan kısa süre sonra marinaya girdik. Tekneyi topladık ve temizledik. Poyraz havada çok güzel bir haftasonu geçirdik.

2 Haziran 2009 Salı

SEDEF ADASI

30.05.2009

Merve, Nilüfer, Duygu, Yusuf ve ben sabah 10’da Pendik marinada buluşup tekneyi hazırladık ve yarım saat içinde yola çıktık. Hava durgun ve sıcaktı. Lodostan hafif bir esinti vardı. Yelkenleri bastık ve Büyükada’nın kuzeyinde rüzgar kalana kadar ilerledik. Motorla Sedef Adası’nın önüne geldiğimizde öğlen olmuştu. Port Sedef’in yeni attığı tonozlardan birine bağlandık. Bizi motorla alıp karaya çıkardılar.



Port Sedef’te ağaçların altında harika manzaralı bir masaya oturduk. Kahvelerimiz de gelince keyfimize diyecek yoktu. Mezeler ve salatadan oluşan hafif bir yemek yedik. Ardından Sedef Adası’nı keşfetmek için küçük bir yürüyüş yaptık. Malesef adanın çoğunluğu özel arazi olduğundan pek az bir kısmını görebildik.

Tekrar tekneye döndüğümüzde hava epey ısınmıştı. Tonozdan ayrılıp Sedef’in karşısındaki Büyükada’ya yöneldik. Hiç rüzgar yoktu ve deniz cam gibiydi. Demir atmaya gerek görmeden denize atladık. Su soğuk ama çok güzeldi. Akşama kadar neredeyse aynı yerde denizin keyfini çıkardıktan sonra yelken bastık. Çok hafif bir Lodos esintisi bizi Sedef’in kuzeyine kadar getirdi. Kısa bir süre motorla ilerledikten sonra saat yediye doğru Poyraz çıktı. Marinanın mendireğine kadar 10-15 knot Poyraz esintisi ile çok keyifli bir orsa seyri yaptık. Gün batımında marinaya bağlandık ve tekneyi toparladıktan sonra eve dönüşe geçtik.

21 Mayıs 2009 Perşembe

POYRAZ FIRTINASI


19.05.2009

Emre’yle sabah 9:30’da buluşup Pendik Marina’ya geldik. Havanın Poyraz’dan bütün gün sert eseceğini biliyorduk. Sabah erken saatlerde bile rüzgar 5 kuvvete yakındı. Tekneyi hazırlayıp saat 11’de marinadan çıktık. Ana yelkeni çift camadanlı bastık. Cenoayı küçülterek açtık. Buna rağmen tekne sağanaklarda uçar gibi yol alıyordu.

Önce Tuzla’da İstanbul Mercan Yuvası koyunun içine kadar gittik. Emre’ye evimizi gösterdim. Koyda derinlik 3m’ye düştüğünde tramola atıp rotayı Sedef Adası’na çevirdik. Sedef ile Büyükada arasındaki kanala girdiğimizde saat 12’ye geliyordu. Port Sedef halen teknelerin bağlanması için tonoz atmadığı için burada durmak yerine güneye devam ettik. Aslında rüzgar o kadar iyi esiyordu ki hiçbir yerde durmak içimden gelmiyordu.

Emre’yle Burgazada’nın güneyindeki Kalpazankaya’ya gözatmaya karar verdik. Ancak Poyraz’da oraya gidebilmemiz için biraz güneye inmemiz gerekiyordu. Bunun için Büyükada’nın güneyindeki Balıkçı adasının arkasından dönemeye karar verdik. 20-25 knot arası ‘freşka’ rüzgarda geniş apaz giderken çok rahattık ve Emre biraz kestirmek için havuzlukta uzandı. Bense dümeni Balıkçı adasının hemen arkasından Burgaz’a kırmak yerine biraz daha güneye devam etmeye karar verdim. Rüzgar sabit 5 kuvvet esiyor ve dalgalar tekneyi hafifçe sallıyordu. Yemyeşil deniz ve serin esen havada bir saate yakın güney rotasında devam ettim. Aslında Esenköy’ü görmek istiyordum ama rüzgarın yönün elverdiği en geniş açıda giderek Çınarcık önlerine geldik. Sahildeki apartmanlar seçilmeye başladığında Emre uyandı ve tabii nerede olduğumuza biraz şaşırdı.

Saat 2’yi gösterirken dönüşe geçmeye karar verdik ve orsa seyre döndük. Rüzgar dönmek istediğimiz yönden geldiğinden ancak volta atarak hedefe ulaşabilecektik. Bunu biliyor olmamıza rağmen hedefe doğru dik bir rota izleyemeyip neredeyse ona yatay gitmek insanda biraz moral bozukluğu yaratıyor doğrusu. Buna karşılık ‘freşka’ rüzgarda uzun uzun orsa seyri yapmayı bütün kış özlediğim için keyfini çıkardım. Tabii teknenin burnu dalgalara gire çıka ve arada serpintiler bizi ıslatarak gidiyorduk. Tramolaları atarken ben dümeni tutarak rüzgaraltı halatı boşladım. Emre rüzgarüstü ıskotanın boşunu aldı. İki kişi attığımız tramolaların ekip sayısı daha fazlayken attıklarımızdan daha iyi olduğu kanaatine vardık.

Saat 4’e doğru Büyükada ve Heybeliada arasındaki boğaza girdik. Tramolalarla iki ada arasında yükselirken rüzgar göstergesi ara ara 30 knot’un üzerini göstermeye başlamıştı. Bizimle beraber Rapsodi yelkenlisi sadece genoasını tam basmış olarak boğazdan yükselmeye çalışıyordu. Karşılıklı tramola atarken yarış anılarımız canlandı. Ancak Heybeliada önlerine geldiğimizde Rapsodi ile yollarımız ayrıldı. Onlar Kalamış’a döndü biz ise Pendik yönüne. Bu arada rüzgar sağanaklarda 40 knot’u geçmeye başlamıştı. Genoamızı bir kulaca kadar küçülttük. İlk defa bu kadar sert rüzgarla karşılaştığımız halde rahattık.

Pendik önlerine geldiğimizde rüzgar hafiflermeye başlamıştı ama bizi zorlayan rüzgarın çok düzensiz esmesiydi. Bazen esinti 10 knot’a kadar azalıp birkaç dakika sonra 40 knot’a çıkıyordu. Tekne durup durup ilerliyordu. Pendik önündeki demirli gemilerin arasında rüzgar iyice düzensizleşti. Dakikalarca yerimizde durup tam yelkenleri büyütmeye karar verdiğimizde fırtına şiddetinde sağanak bastırıyordu. Marinaya çok yaklaştığımızdan yelkenleri indirip motoru çalıştırmaya karar verdik.

Marina tepelerden inen Poyraz’ı nispeten sert aldığından bizi karşılayan ekip ve komşularımız epey tedbir almıştı. İki bot bizi beklerken Resif’in rüzgarüstü bordası usturmaça kaplanmıştı. Ancak bir sorun olmadan yerimize yanaştık ve bağlandık. Döndüğümüzde saat 6’ya geliyordu. Bütün gün esen sert rüzgar ve güneş bizi epey yormuştu. Biraz dinlendikten sonra tekneyi topladık ve eve dönüşe geçtik.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

PORT SEDEF



03.05.2009

Duygu ve Dolunay’la Pazar sabahı buluşup Pendik Marina’ya gittik. Hava durgun ve pusluydu. Hava raporuna göre öğleden sonra çıkması beklenen Poyraz’dan henüz eser yoktu. Hava yelken açmak için pek umut vermese de Symphony ile Pendik Marina’daki ilk manevralarımızı sakin havada yapacağımıza seviniyorduk. Rahatça avara ettikten sonra motor seyrinde rotamızı Sedef Adası’na çevirdik. Geçen sene önünden yelkenle geçerken gördüğümüz ama bir türlü gidemediğimiz Port Sedef’i keşfetmeye karar verdik.



Sedef Adası’nın Büyükada’ya bakan koyunda iskelesi olan Port Sedef’in merdivenle çıkılan yamaçta çamların altında harika manzaralı bir terası var. Henüz yaz sezonu açılmamış. Ama Symphony ile iskelenin önüne geldiğimizde bizi kahve içmeye davet ettiler. Teknede tüp bittiğinden sabah kahve yapamamıştık. Bu yüzden bu daveti geri çevirmemiz imkansızdı. İskelenin önü sığ olduğundan aborda olmak yerine baştan demir atıp kıçtan kara yanaştık. Duygu’nun hazırladığı sandviçleri ve Dolunay’ın yaptığı brownie’leri alıp terasa çıktık. Çamların altında oturup aşağıdaki pırıl pırıl denizi ve iskeleye bağlı tekneyi seyrederken insan kendisini İstanbul’da değil Göcek’te veya Marmaris’te zannediyor. Üstelik Port Sedef Pendik’ten akşam iş çıkışı gidilebilecek kadar yakın mesafede.



Port Sedef’ten birkaç saat sonra ayrıldığımızda hava kuzeye dönmeye başlamıştı. Yelkenleri bastık ama rüzgarın tekneyi hızlandırması için biraz daha beklememiz gerekti. Birkaç saat boyunca 10-15 knot cıvarında esen Karayel ile Dragos – Pendik arasında tramolalarla orsa seyri yaptık. Pendik önlerinde rüzgar yönünü Poyraz’a çevirdi. Akşamüstü marinanın mendireğinden içeri girip palamar yardımıyla pantona yanaştık. Marinadaki ilk yanaşma manevramız rahat oldu. Tekneyi toparladıktan sonra dönüş yoluna koyulduk.

28 Nisan 2009 Salı

RESİF PENDİK MARİNA’DA



25.04.2009

Resif’in Ataköy Marina’daki bağlama sözleşmesinin bitmesine bir gün kala Gürkut teknesindeki yeni marinaya geçiş hazırlıklarını tamamladı. Yeni koltuk halatlarının ucuna radansalı kasalar yapıp kilitli zincirler taktı. Yırtılan usturmaça kılıflarını yeniledi. Su ve mazot depolarını doldurdu. Tekneyi neta etti.



Ertesi sabah yedi kişilik ekip (Duygu, Dolunay, Emre, Tevfik, Güner, Gürkut ve ben) marinada buluştu. Bir yandan Resif’i seyre hazırlarken bir yandan da simit, zencefil ve kahveden oluşan kahvaltımızı yaptık. Zencefilin deniz tutmasına iyi geldiğini bir kitapta okumuştum. Denemek için herkese biraz yedirdim ve iyi geldiği kanaatine vardım. Normalde deniz tutanlar bütün gün sapasağlamdı.



Öğle saatinde marinadan çıktık. Hava güneşliydi. Kıyıda keşişlemeden hafif esen rüzgar, tekne açıldıkça kuvvetlendi. Yarım saat içinde yelken bastık ve motoru kapattık. Hızla Burgazada’ya doğru ilerlemeye başladık. İki saatte Burgazada limanının önüne geldik. İki tane motorlu bot bizi karşıladı. Biri Barba Yani’nin diğeri Antigone’ninmiş. Bu iki lokanta, tekneyle gelenler için limana birkaç tane tonoz atmış. Barba Yani’nin tonozlarından birine bağlanıp botla kıyıya çıktık. Bu, daha önceden yaptığımız gibi kıyıya bağlı balıkçı motorlarına aborda olmaktan daha rahat oldu. Burgazada’da bahar güneşiyle ısınarak iki saat sofrada oturduk ve keyif yaptık. Balık yedik ve rakı içtik (ben bile yarım bardak içtim!).

Tekneye döndüğümüzde rüzgar Yıldız’dan orta kuvvette esiyordu. Hemen yelken bastık. Adaların arasından çıkıp Pendik’e yaklaştıkça rüzgar Poyraz'a döndü ve sağanaklar arttı. Ancak rüzgarüstünde oturup tekneyi doğrultan ekip sayısı çok olduğundan yelkenleri küçültmemize gerek kalmadan hızla yolaldık. Akşam altıda Pendik marina önlerindeydik. Palamar yardımıyla geçici yerimize bağlandık. Tekneyi toparladık ve yeni koltuk halatlarını taktık. Resif’in yeni yerinde sağlam şekilde bağlı olduğuna emin olduktan sonra Pendik marinadan ayrıldık.

13 Nisan 2009 Pazartesi

PENDİK MARİNA’YA GEÇİŞ

11.04.2009

Cumartesi sabahı Gürkut ve Emre ile Ataköy Marina çekek sahasına geldik. Hava güneşli ama serindi. Sabah erken saatlerde bile Poyraz kuvvetli esiyordu. Harika bir yelken havasıydı. Bu şartlardan faydalanarak iki haftadır karada bakımda olan teknemiz Symphony’yi suya indirip Pendik Marina’ya götürmeyi planlıyorduk. 2006’dan beri Ataköy Marina’da olan Symphony’nin bağlama yeri değişeceği için heyecanlıydım.

Vinç tekneyi alıp havuza indirdi. Ancak motor soğutma suyu almadığından filtresini değiştirmemiz gerekti. Ardından marina dışında kısa bir deneme turu attık. Başka bir sorun gözükmediğinden marinaya dönüp bağlandık. Tekneyi yıkayıp su deposunu doldurduk. Genoa yelkenini taktık. Hazırlıkları tamamladıktan sonra marinaya çıkışımızı bildirip avara ettik. Emre işi olduğundan bizimle denize açılmadı. Güner, Ataköy – Pendik seyrinde bize katıldı.

Ataköy Marina’dan saat 13:50’de çıktığımızda rüzgar 5 kuvveti bulmuştu. Ana yelkeni çift camadanlı basıp cenoayı tekneyi zorlamayacak şekilde küçülttük. Orsa seyrinde ortalama 6 knot hızla Pendik yönünde yola koyulduk. Kınalıada ve Heybeli arasında rüzgar biraz hafifledi. Maltepe açıklarındaki Güney kardinalini geçtikten sonra rüzgar tekrar arttı. Pendik Marina’nın mendireğinin önüne geldiğimizde saat 16:30 olmuştu ve rüzgar Poyrazdan tahminen 6 kuvveti bulmuştu.

Marinaya girip palamar yardımıyla bağlandık. Baştan tonoz alıp kıçtan pantona yanaştık. Ancak tekne Poyrazı bordadan aldığı için biraz zorlandık. Pendik marinada pantonlar tamamlanmış ancak mendirekte ve karada inşaat halen devam ediyor. Su boruları ve elektrik kabloları döşeniyor. 10 gün içerisinde bunların pantondaki pedestallere bağlanacağı söyleniyor. Tekneyi neta ettikten sonra havuzlukta biraz dinlendik ve günbatımını seyrettik.

Uzun ve yorucu bir günün ardından selametle Pendik Marina’ya bağlandığımız için mutluydum. Ancak yeni yerimize, marina şartlarına ve bağlanma şekline alışmamız biraz zaman alacak sanırım.

22 Şubat 2009 Pazar

HEYBELİADA'DA ŞAMANDIRAYA BAĞLANMA MACERAMIZ

Temmuz 2006

Anlatacağım hikayenin üzerinden epey zaman geçmiş olmasına rağmen hala gülerek hatırladığım bir anı olduğu için yazmak istedim. Yaklaşık 10m boyundaki yelkenlim Senfoni’yi aldığımda ne denizcilik ne de tekne kullanımı ve bakımı konusunda pek tecrübeli değildim. Okuyarak, tartışarak, deneyerek ve bazen de bu hikayedeki gibi tecrübelerin sonucunda epey öğrendim.

Senfoni’yi kullanmaya başladığım ilk yaz iki arkadaşımla Ataköy Marina’dan çıkıp yelkenle Heybeliada’ya gitmeye karar verdik. Güneşli ve sıcak bir Pazar günüydü. Orta kuvvette Poyraz esiyordu. Şartlar yelken için çok uygundu. Üç kız marinadan çıktık ve yelkenleri bastık. İki saatlik keyifli bir yelken seyriyle Heybeliada önlerine geldik. Motoru çalıştırdık ve yelkenleri indirdik. Ben dümene geçtim.

Heybeliada’nın Kaşık Adası’na bakan tarafındaki koyda bağlanmaya uygun ve daha önceden bildiğimiz tonozun boş olduğunu gördük. Ona doğru yöneldik ve bağlanmak için halat hazırlamaya başladık. Teknede koltuk halatı olarak kullandığımız 25m’lik sert naylon halat ve birkaç tane 10m cıvarında daha yumuşak halat vardı. Kızlar, uzun naylon halatı kullanmak zor olduğundan kısa halatları tercih ettiler. Halatlardan birini baştaki koç boynuzuna bağladılar. Tonoz şamandırasının ucundaki halkayı yakalamak için kakıcı başa götürdüler. Bağlanmaya hazırdık.

Ben dümende tekneyi rüzgaraltından şamadıraya yaklaştırırken kızlar baştan şamadıranın halkasını kakıçla yakalayıp koltuk halatını bağlayacaklardı. İlk seferde şamandırayı yakalayamayınca ben daire şeklinde bir tur atıp tekrar yanaştım. Olmayınca tekrar birkaç defa denedik. Yarım saatten fazla şamandıra etrafında döndükse de bağlanmayı bir türlü beceremedik.

Çevredeki teknelerden halimizi gören bir beyefendi kayığına atlayıp yanımıza geldi. ‘Bana baştan bir halat atın, şamandıraya bağlayayım’, dedi. Kızlar baş tarafta hazırlamış oldukları halatı atmaya hazırlandıklarında bunun kayığa ulaşmayacak kadar kısa olduğunu anladıklarından ucuna ikinci halatı eklemeye karar verdiler. İki halatı camadan bağıyla birbirine bağladılar ve kayığa doğru attılar. Ancak kızların camadan bağı nasıl olduysa halat henüz kayığa varmadan çözüldüğünden bize yardım eden beyefendinin kucağına boşta kalan ikinci halat düştü. Tekneye bağlı olan diğer halat çok kısa olduğundan onun farkına bile varmayan kurtarıcımız kendisine attığımız iki ucu serbest halatı şaşkınlıkla eline aldı. ‘Bunun bir ucunu tekneye bağlasaydınız’, derken, surat ifadesinden şaşkınlık okunuyordu. Bana bir halat atın, derken bu aklına gelmemişti herhalde.

Ben dümende olduğumdan baş taraftaki duruma müdahale edemiyordum. Bir saatlik uğraşın sonunda halen şamandıraya bağlanamamış olmamızın sıkıntısıyla, halatlar konusunda beyefendiye açıklama yapmak yerine kızlara ‘halatın ucunu tekneye bağlayın’ demeyi tercih ettim. Sonuçta kayıklı beyefendinin yardımıyla şamandıraya bağlandık ve günün geri kalan kısmını denize girip güneşte keyif yaparak geçirdik. Ancak beyefendinin şaşkınlığını uzun süre unutamadık.

Bu tecrübeden öğrendiğim bağlanırken halatları her zaman biraz uzun seçmenin faydalı olduğuydu. Ancak kayıklı beyefendinin kendi tecrübesinden çıkardığı ders ne olmuştur bilemiyorum...