Yelkene çıkmasak da hava durumunu sürekli takip etmeye devam
ediyoruz. Yüksek basınçla birlikte güneşli ama soğuk ve durgun günleri takip
eden kuvvetli Lodos ve ardından Karayel ile gelen yağış; tekrar soğuyan hava ve
üstümüze yerleşen yüksek basınç, puslu günler... Penceremden gökyüzüne
baktığımda gördüğüm tüy bulutların fırtına işareti olduğunu düşünürken bir
yandan da kendime neyin hayalini kurduğumu soruyorum.
İlginçtir ki, haritayı açıp kafamda Ege sahili ve Yunan adaları
arasında yapılabilecek güzel bir rota oluşturmaya çalışırken bana bu aynı
zamanda çok korkutucu geliyor. Adaların arasındaki uzak mesafeleri yelkenli tekneyle
nasıl aşarız, diye düşünüyorum haritadan bakınca. Eskiden İstanbul’da teknemle Adalar’a
gitmenin düşüncesi de bana korkutucu gelirdi doğrusu. Denizden korkmanın doğru
bir tutum olduğunu düşünüyorum. Hiçbir zaman rehavete kapılmayı affetmiyor
deniz. Belki bir gün Ege’deki adalar arasında tekneyle yolculuk yapmak korkutmayacak
beni. O zaman Atlantik Okyanusu'nu ve Antarktika’yı düşünüp endişelenmeye
başlayabilirim.
Hissettiğim korkuya karşılık aklımda sürekli beliren ve
özlem duyduğum bir hayal, hafif dalgalı denizin üzerinde saatlerce kayar gibi
yelken yaparken su sesinden başka hiçbir şey duyulmamasının verdiği huzur.
Şehirde herkes trafikte ve başka her yerde stres içinde birbirini geçmeye
çalışırken denizde sadece kendimle ve doğayla baş başa olmayı özlüyorum.
Korkutucu gelse de bu sene tekrar Yunan Adaları arasında bir yelkenliyle katedeceğimiz rotanın hayalini
kuruyorum.