21 Ağustos 2008 Perşembe

BODRUM'DAN İSTANBUL'A DOKSAN SAAT DURMADAN ‘SYMPHONY’

Bodrum’dan İstanbul’a yakıt ikmali dahil doksan saatte geldik. Dört saat ikmal süresi hariç gece gündüz hiç durmadan yol aldık. Ekibimiz üç kişiydi: Sevil Gökdağ, Engin Pulhan ve ben, Aylin Şasa. Teknemizin adı Symphony, bir Beneteau First 31.7. Sevil ve ben ilk kez böyle uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkıyorduk. Bizden çok daha tecrübeli olduğundan Engin kaptanımızdı.

Bodrum’dan 12 Nisan 2006 Çarşamba günü öğleden sonra yola çıkmayı planlamıştık. Symphony Yatlift’te denize inmeyi bekliyordu. Ama şiddetli lodos havuzda dalgalar halinde patladığından bunu gerçekleştiremedik. Ancak ertesi sabah hava sakinleşti ve biz hazırlıklarımızı tamamlayıp tekneyi suya indirebildik.

Bodrum’dan hareket: 13 Nisan 2006, 10:45, hava açık, rüzgar güney güneybatı 17 knot, deniz dalgalı, rota kuzey, yelken seyri

Lodos sayesinde yolculuğumuz hızlı başladı. Gündüz yelkenle epey yol aldık. Dalgalar tekneyi çok sallıyordu. Çalkantı beni rahatsız etti. Ama gene de keyfim yerindeydi. Hava bakımından şanslıydık.

Doğrusu beni bu yolculukta ne dalgalar, ne fırtına, ne de zor şartlar düşündürüyordu. İflah olmaz bir uykucu olan ben sadece uykusuzluğa nasıl dayanacağımı düşünüyordum. Hayatımda daha önce hiç uykuya karşı mücadele etme gereğini duymamıştım. Ama şimdi gece gündüz yol almamız şarttı. Hepimizin Pazartesi günü işinin başında olması gerekiyordu. Uykuya ve yorgunluğa karşı ne kadar dayanabileceğimden emin değildim.

Sisam Boğazı: 13 Nisan 2006, 21:00, hava açık, rüzgar güney güneybatı 19-20 knot, deniz dalgalı, rota kuzeybatı, yelken/yelken motor seyri

Bütün gün dalgalarla beraber sallandıktan sonra akşam Sisam Boğazına vardık. Sisam’ın arkasında deniz biraz durulunca bir çorba içebildik. Kısa bir süre sonra tekrar açık denize çıktık.

Engin seksen saatte İstanbul’a varabileceğimizi söylemişti. Hayatı boyunca en az kırk kez bu yolculuğu yapmış bir denizci olarak Engin ne zaman nereye varacağımızı tahmin edebiliyordu. Pazar sabahı İstanbul’da olmayı hedefliyorduk.

Doğanbey Körfezi açıkları: 13-14 Nisan 2006 gecesi, hava bulutlu, rüzgar batı 15 knot, deniz dalgalı, rota kuzeybatı, yelken seyri

Gece ilerledikçe lodos ve dalgalar devam etti. Dalgalar teknenin tam yanından geldiği için bizi çok sallıyordu. Yine de hızla yola devam ediyorduk.

Gece ilerleyip dalgalar arttıkça işler zorlaşmaya başladı. Geceyarısına doğru benim uykum geldi. Dümende iki saatlik nöbetler yaparız diye konuşmuştuk. Dümeni bırakıp uyumaya karar verdim. Çalkantıda aşağı inmek benim için düşünülemezdi ama uykum ağır bastı. İki saat sonra kalktığımda dalgalar daha da irileşmiş, bulutlar gökyüzünü tamamen kapadığından etraf kapkaranlıktı. Yekeyi elime alırken bir yandan altmış saat bu duruma nasıl dayanacağımı düşünüyordum. Tabii Engin beni bırakıp uyuyamadı. Böylece iki saatlik nöbet uygulaması sona ermiş oldu. Sanırım ilk gece en zoruydu.

Çeşme Burnu: 14 Nisan 2006, 06:00, hava kapalı, rüzgar batı güneybatı 20 knot, deniz dalgalı, rota kuzey, yelken seyri

Sabaha karşı Çeşme açıklarına vardık. Lodos devam ediyordu ama dalgalar hafiflemişti. Her halikarda gün aydınlanınca keyfimiz gelmişti. Sırayla hepimiz birkaç saat uyuduk.

İlk geceyi atlattıktan sonra uykusuzluğu pek umursamamaya başladım. Beni düşündürmüyordu artık. Hala kendimden tam emin değildim ama o karanlık ve dalgalı geceyi geçirdikten sonra kendime güven gelmişti. Kendimi yorgun hissetmiyordum. Tam tersine, gün ışığı ile enerji dolmuştum.

Çeşme Ildır Körfezi açıkları, Karaburun: 14 Nisan 2006, 12:00, hava kapalı, rüzgar güney 10-15 knot, deniz dalgalı, rota kuzey kuzeydoğu, yelken/motor seyri

Karaburun Engin’in bizi zorlu olabileceği konusunda uyardığı birkaç yerden biriydi. Ama lodos sayesinde sanırım şanslıydık. Karaburun’u rahatça geçtik ve kuzeydoğuya doğru devam ettik. Rüzgar hafifleyince yelkenlere motor ile takviye yaptık. Bir sonraki hedefimiz Midilli’ydi.

İkinci gün pek zorlanmayınca rahatladık. Güneşin altında birkaç saat uyudum. Artık uykusuzluk korkumu yenmiştim. Gece ve gündüz ikişer saat uyumak yetiyordu. Günlerce böyle devam edebilirdim. Bu benim için inanılmaz bir gelişmeydi.

Çandarlı açıkları – Midilli: 14 Nisan 2006, 19:30, hava açık, rüzgar batı 8 knot, deniz sakin, rota kuzey, yelken/motor seyri

Rüzgar iyice zayıfladığından yelken ve motor ile ilerliyorduk. Dalga azalmış ve gün iyice keyifli hale gelmişti. Akşam üzeri Midilli’ye yaklaştığımızda güzel bir Poyraz çıktı. Motoru kapatıp volta ile Midilli’ye doğru ilerledik.

Engin kendisi uyurken dümenci (ben) rotayı tutturamayıp Midilli’nin açığına düştü diye bol bol söylendiyse de teknemizin orsa seyrini ilk kez deneme fırsatını bulmamız beni çok mutlu etmişti. Birkaç saat yol kaybettik tabii, ama son derece keyifli bir yelken seyri yaptık.

Midilli – Çıplak Ada önlerinden Ayvalık’a varış: 15 Nisan 2006, 01:00, hava açık, rüzgar kuzey 15 knot, deniz sakin, rota kuzey batı, yelken/motor, yakıt ikmali

Akşam Midilli önlerine vardığımızda yedek yakıtımızın yetmeyeceğini farkettik. Yolumuzu çok uzatacak olmasına rağmen Ayvalık’a girip yakıt ikmali yapmaya karar verdik. Ayvalık’ın bulmaca gibi adalar ve sığlıklarla dolu karmaşık girişi epeyce heyecanlı oldu. Özellikle ışığı yanmayan birkaç şamandırayı son anda farketmemiz benim dümende son derece dinç ve ayık bir şekilde kalmamı sağladı.

Ayvalık’taki Setur Marina’ya gece birde vardığımızda yakıt tanklarının tamirde olduğunu ve şehirdeki benzin istasyonuna gitmemiz gerektiğini öğrendik. Marina görevlilerinin yardımıyla ufak tefek maceralarla yakıt almayı başardık ve saat ikiyi geçerken Ayvalık’tan ayrıldık.

Ayvalık Güneş Adası güneyinden Sivrice Burnu – Müsellim Geçidi: 15 Nisan 2006, 06:00, hava açık, rüzgar doğu 8 knot, deniz sakin, rota kuzey, yelken/motor seyri

Gece boyunca yelkenle kuzeye doğru ilerledik. Sabaha karşı rüzgar hafifleyince motoru açtık.

İkinci gece neredeyse hiç uyumadım. Sabaha karşı beşte birkaç saatliğine yattım. Artık geceler gündüzlere karışmaya başlamıştı. Ama bu beni rahatsız etmiyordu, tam tersine keyif alıyordum.

Babakale: 15 Nisan 2006, 12:00, hava açık, rüzgar yıldız 22 knot, deniz iri dalgalı, rota kuzey, yelken seyri

Engin’in zorluğu konusunda bizi uyardığı ikinci burun Babakale idi. Ama bu sefer o kadar şanslı değildik. Babakale’ye doğru ilerlerken rüzgar gayet hafif ve sakindi. Engin’in sımsıkı giyinip ‘uğurlar olsun’ demesini neredeyse garipsemiştim. Önümüzde motorla ilerleyen teknenin Babakale burnu açıklarında hiç ilerlemeden yerinde saydığını görünce bir gariplik olduğunu sezdim.

Burunda rüzgar birdenbire şiddetle bastırdı. Dalgalar tam gideceğimiz yönden geldiğinden ilerlemek çok zordu. Ana yelkeni indirip küçük bir flokla volta atmaya başladık. Bu arada önümüzden giden tekne dönüp balıkçı barınağına sığındı. Biz devam ettik. Adım adım ilerliyorduk. Kıyıya mümkün olduğunca yakın giderek kuzeye doğru yavaş yavaş tırmandık.

Babakale – Bozcaada: 15 Nisan 2006, 17:00, hava açık, rüzgar yıldız 18-22 knot, deniz iri dalgalı, rota kuzey, yelken seyri

Bütün gün dalgalarla ve rüzgarla boğuşarak zor da olsa yol aldık ve sonunda Bozcaada açıklarına vardık. Hava azalınca motoru çalıştırıp kuzeye ilerlemeye devam ettik. Bizi Ayvalık önlerine kadar getiren lodosun değerini daha iyi anlamıştık. Hava hep kuzeyden esseydi biz Ayvalık’a kadar böyle rahat ve hızlı gelemeyebilirdik.

Bozcaada – Çanakkale Boğazı Kumkale: 15 Nisan 2006, 21:00, hava açık, rüzgar yok, deniz sakin, rota doğu, motor seyri

Çanakkale Boğazına yaklaştıkça hava iyice durgunlaştı. Yelkenleri indirdik. Yolculuğun kalan kısmında bir daha neredeyse hiç rüzgar çıkmadı. Kumkale önlerinden boğaza girerken deniz aynalıktı. Güneş batarken manzara inanılmazdı.

Çanakkale Boğazı, Kumkale önü giriş: 15 Nisan 2006, 22:00, hava açık, rüzgar yok, deniz sakin, dolunay, rota doğu, motor seyri

Çanakkale boğazına girerken hepimiz heyecanlıydık. Gemi yolunun sancağından gitmeye karar vermiştik. Arkamızda en az beş geminin ışıkları görünüyordu. Gemiler ışıkları göründükten kısa bir süre sonra yanımızdan hızla geçip gidiyorlardı. Biz ise akıntıya karşı neredeyse yerimizde sayıyorduk. Yine de tarihi bir mekanda olmanın heyecanı, denizden muhteşem görünen anıtlar, surlar ve dolunay ile birleşince hepimiz geceyarısına kadar uyumadan devam ettik. Sabaha karşı saat biri geçerken ben dümeni aldım ve sabaha kadar yanımdan geçen gemilere aldırmamaya çalışarak yol aldım. Yakınımdan geçen bir geminin dalgası beni gafil avladı ve çarşaf gibi denizde ilerlerken tekneye adeta tekme attı. Böylece gemilerin dalgalarını takip etmek gerektiğini öğrendim. Zaten Çanakkale boğazını geçtikten sonra büyük gemilere bakışım değişti; beni biraz ürpertiyorlar artık.

Çanakkale Boğazı, Gelibolu önü çıkış: 16 Nisan 2006, 06:00, hava açık, rüzgar yok, deniz sakin, dolunay, rota kuzeydoğu, motor seyri

Boğazdan gün doğarken çıktık. Deniz hala son derece sakindi. Hiç uyumadan geçen ikinci gecemdi ve ben kendimi son derece dinç hissediyordum. Kendi kendime şaşırıyordum. Gece dümende uykuyla mücadele ederken kendi kendime konuşup şarkılar söylemiştim. Gözümü kırparken rüya bile görüyordum. Ama buna karşılık sabah keyfim yerindeydi. Gün doğduktan sonra iki saat kadar uyudum.

Gelibolu – Şarköy: 16 Nisan 2006, 11:00, hava açık, rüzgar yok, deniz aynalık, rota kuzeydoğu, motor seyri, yakıt ikmali

Marmara’da kuzeydoğu yönünde ilerlerken tekrar yakıt ikmali yapmaya karar verdik. Rüzgarın çıkmaya hiç niyeti yoktu ve biz risk almak istemiyorduk. Pazar sabahı Şarköy limanına girdik. Sevil tekneden ayrılıp karadan devam etmeye karar verdi. Kasabanın içindeki benzin istasyonundan benzin aldık ve Sevil’i otobüse bıraktık. Engin’le ben yola devam ettik.

Şarköy – Marmara Ereğlisi: 16 Nisan 2006, 21:00, hava açık, rüzgar yok, deniz aynalık, rota kuzeydoğu, motor seyri

Bütün gün gemi yolundan ilerledik. Hava inanılmaz derecede durgun ve pusluydu. Akıntıya karşı yavaş ilerliyorduk. Engin uyurken ben yolculuk notlarını toparlamaya çalıştım. Geceler gündüzler ve olaylar birbirine karışmıştı. Zaten o anda çarşaf gibi denizin üzerinde ilerlerken sadece gökyüzünü ve puslu ufku görebiliyordum. Bir hayal alemi gibiydi.

Marmara Ereğlisi – İstanbul Ataköy Marina: 17 Nisan 2006, 04:00, hava açık, rüzgar yok, deniz aynalık, rota kuzeydoğu, motor seyri

Güneş batıp etraf karardıktan sonra gündüz hayal alemine benzeyen Marmara Denizi biraz korkutucu oldu. Kapkaranlık denizde İstanbul’un ışıkları gökyüzünü aydınlatıyordu. Yönümüzü bu ışıklara çevirdik. Ataköy’e ancak Pazartesi sabahı dörtte varabildik.

Bodrum’dan İstanbul’a teknemiz Symphony’yi doksan saatte getirdik. Yorucu ama keyifli bir yolculuk oldu. Yol boyunca beni en çok etkileyen yer, bir yandan tarihi savaşları tartışırken bir yandan da bizi geçen gemileri kolladığımız Çanakkale Boğazıydı. Üstelik boğazın yarısını kendi başıma dümen tutarak geçmiştim. Günde ortalama dört saat uykuyla gayet dinç ve enerjik olmayı başarmıştım.

Ama tabii aynı sabah hiç uyumadan işe gidince enerjim kısa sürede tükendi. Neredeyse masamda uyuyakalacaktım. Sanırım uykusuzluğa sadece denizin üzerinde dayanabiliyorum...


25.04.2006