12 Kasım 2008 Çarşamba

RESİF TEKNESİ İLE I-MARINE TAYK KUPASI YARIŞI


08.11.2008
8 Kasım 2008 Cumartesi günü yapılan i-marine TAYK Kupası öncesinde üç-dört gün boyunca Marmara’nın üzerine yerleşen yüksek basınç yüzünden yaprak kımıldamadı. Bunun arkasından sert bir havanın geleceği belliydi. Yarış kaydını yaparken hava raporlarına baktığımda bu tahminimin doğru olduğunu gördüm. Cumartesi günü hava sert esecekti.

Resif ağır havada hızlı giden sağlam ve dengeli bir tekne olduğundan bu duruma sevindim. Ayrıca balon kullanmamamızın eksikliğini sert hava büyük ölçüde kapatacaktı çünkü Resif’in genoa yelkeni o havada zaten aynı görevi görecekti. En önemlisi, ekip olarak - Duygu, Emre, Gürkut ve ben - sert havada mücadeleyi seviyorduk. Bu bizim Resif ile ilk yarışımızdı. Sert hava, teknenin kendini kanıtlaması için iyi bir fırsat olacaktı.

Cumartesi sabahı Ataköy Marina’dan çıktığımızda hava 5-6 beaufort esiyordu. Ana yelkeni çift camadanlı basıp start hattına yöneldik. Ekibimizin amacı keyifli bir yarış çıkarmaktı; tabii bunu denizcilikten ödün vermeden ve en güvenli şekilde yapmak kararındaydık. Sert havada geçen yarışlarda çatışmaların sık yaşandığını bildiğimizden tekne trafiğinin yoğunlaştığı start hattında sadece ana yelken bastık ve kalabalıktan uzak durduk. Ayrıca teknenin aşırı zorlanıp zarar görmesini engellemek için yelkenlerimizi camadanlı kullanmaya karar verdik.

Start hattının güney yönündeki şamandıra yakınından iskele kontra çıkış yapıp gemilerin arasından ilk hedef olan Ahırkapı bankı şamandırasına doğru orsa seyirde ilerlemeye başladık. Diğer tekneler sahile yakın ve sık tramolalarla ilerlerken biz açıktan düz ilerlemeyi tercih ettik. Boğaza yaklaşırken akıntıya girmemek için tramola atıp rotamızı Yenikapı’ya çevirdik. Ardından tekrar tramola atıp Ahırkapı şamandırasını sancakta bordaladık.

Yarışın ikinci şamandırası olan Fenerbahçe sığlık şamandırasına doğru apaz seyirde Boğaz’ın girişini geçerken GPS göstergesine göre hızımız 9 knot’a kadar çıktı. Bu çok heyecan vericiydi. Ancak bu sırada hızla üzerimize gelen bir römorkörle burun buruna geldik. Yelken seyrinde olmamıza rağmen römorkör bize yol vermeyince iki hızlı manevrayla 360˚ dönüp onun arkasından yolumuza devam ettik. Neyseki bu sinir bozucu olaya pek takılmadık ve konsantrasyonumuzu bozmadan yarışa devam ettik.

Fenerbahçe sığlık şamandırasını sancakta bırakıp rotayı Kınalıada’ya çevirdiğimizde hava epey artmıştı. Ama geniş apaz seyirde bu bizi rahatsız etmedi. Üstelik genoamızın camadanını açmış ana yelkeni bile büyütmeyi düşünmeye başlamıştık. Ancak adayı döndükten sonra havanın bindireceğini anlayıp yelkenleri iyice küçültmeye karar verdik. Kınalıada’nın Poyraz’a kapalı olan güney kısmı genoayı sarmaya imkan verecek kadar sakindi. 1984 yapımı olan Resif’in vinç donanımı yarış için düşünülmemiş olduğundan Kınalıada’nın rüzgarı kesmesi orsa seyrine geçmeden önce yelkenlerimizi ayarlamamız için iyi bir fırsat sağladı. Ancak ada aynı zamanda hızımızın kesilmesine sebep oldu. Burada fazla vakit kaybetmemek için Kınalı’nın biraz açığından geçtik.

Adanın saçak altından çıkınca tahmin ettiğimiz gibi rüzgar bindirdi. Sağanaklarda rüzgarın hızı 30 knot’ı aşıyordu. Orsa seyirde Fenerbahçe sığlık şamadırasına doğru dönüşe geçtik. Emre’nin ayakları tekne ani bir sağanakta aşırı bayıldığında suya girdiğinden ıslaktı. Duygu’nun ise tepkileri yavaşlamış ve arada gözleri kapanmaya başlamıştı. İkisi de trapezde donuyor olmalı diye düşündüm. Emre’nin botlarını değiştirdik. Bense dümene hakim olmaya çalıştığımdan neredeyse terliyordum.

Fenerbahçe sığlık şamandırasını tekrar bu kez iskelede bordaladıktan sonra Ataköy’deki finiş hattına yöneldik. Geniş apaz seyirde nispeten rahatladık ve genoamızı tekrar açtık. Keyifli bir seyir sonunda marinanın mendireğinin önünde saat üçbuçukta yarışı tamamladık.

Toplam dört saat süren bu mücadele katıldığımız en zevkli yarışlardan biriydi. Sert havaya rağmen ne ekip ne de tekne herhangi bir tehlike yaşadı. Yarışı başından sonuna kadar tamamen kontrolümüz altında idare ettik. Hırsımızı frenleyip yelkenlerimizi gerektiğinde küçültmemizin ve balon basmamamızın bunda önemli rolü oldu. Sonuçta destek sınıfında birinci olduk ve kupa almaya hak kazandık.

22 Ekim 2008 Çarşamba

BURGAZADA


19.10.2008

Pazar sabahı serin ama güneşli bir havada Emre, Duygu ve ben marinada buluştuk. Orta kuvvette Poyraz esiyordu. Tekneyi hazırlayıp marinadan çıktık. Rotamız Burgazada, Barba Yani. Yelkenleri camadanlı bastık. Duygu dümende, Emre anayelkende, ben de etrafı gözlüyorum. Saat ikiye doğru Burgazada’ya bağlandık.

Önce adanın etrafında yürüyüş yapmaya karar verdik. Kalpazankaya tarafını keşfe çıktık. Sonbaharda adalar yemyeşil. Dik yamaçların dibinde çamların arasından görünen koylar masmavi. Yollar sessiz ve tenha. Kalpazankaya’da yolun sonundaki lokanta çok cazip. Bir daha sefere tekneyle Kalpazankaya’ya demirleyip bu lokantayı deneyeceğiz.


Tekneyi bağladığımız rıhtıma dönüp Barba Yani’deki masamıza oturduk. Birkaç saat sonra marina komşumuz Resif teknesinden Gürkut, Güner ve Ömer bize katıldılar. Yemek, kahve, sohbet derken dönüşe geçmemiz karanlığa kaldı. Kuvveti pek azalmamış olan Poyrazda iki tekne keyifle yarışarak marinaya döndük.


17 Eylül 2008 Çarşamba

SEDEF ADASI


14.09.2008

Pazar sabahı kapalı havada fırtına beklentisi ile Ataköy marinaya geldim. Hem hava raporları hem de bulutlar sert havaya işaret ediyorlardı. Ama saat onbirde Duygu ve Marco geldiklerinde hava açmaya başladı. Biz genoa yelkenini takmakla uğraşırken ekibin tekneye ilk defa gelen üyeleri Seçkin, Kerem ve Dilek geldiler. Tekneyi hazırlayıp çıkmadan önce özellikle ilk defa gelenleri fırtına konusunda uyarıp güvenlik konusunda bilgi verdim. Ayrıca teknenin epeyce yan yatabileceğini ama batmayacağını açıkladım. Ana yelkeni çift camadanlı bastıktan sonra genoayı açıp yola koyulduk.

Tabii ben bütün bu önlemleri aldığım için olsa gerek, bütün gün fırtına beklememize rağmen sert hava olmadı. 15-20 knot arası kuzeyli rüzgarda bütün gün son derece keyifli bir seyir yaptık. Adaların kuzeyinden Sedef’e üç saatte geldik. Sedef adasında yeni açılan bir yer olduğunu duymuştum. Bu yeni yeri keşfedebilmek için adanın çevresinde bir tur attık ve Büyükada’ya bakan kısmındaki Port Sedef’i gördük. Bir daha geldiğimizde buraya uğramaya karar verdik. Tramolalarla tekrar adaların kuzeyine tırmandık ve üç saatten az bir sürede marinaya döndük.

12 Eylül 2008 Cuma

BURGAZADA

07.09.2008

Emre, Duygu, Dolunay ve ben Pazar günü harika bir havada öğlen buluşup çıktık ve yelken bastık. Ekibin isteği üzerine rotayı Burgazada’daki Barbayanni’ye çevirdik. İki keyifli saat sonrasında Barba’nın önüne bağlandık. Güzel bir yemek yedikten sonra Emre bize arabada satılan ev yapımı dondurma buldu. Gerçek meyveden yapılmış limon, şeftali ve vişneli dondurmalarımızı yedik ve Burgazada’nın sahilini dolaştık. Hava kararmadan marinaya varmak için saat altı olmadan tekneye döndük ve yelkenleri bastık. Dönüşte uyumak üzere olan ekibi tek uyandıran vaka acenta botunun üzerimize gelmesi oldu. Onun dışında dönüş çok keyifli oldu. Rüzgar harikaydı. Güneş batarken İstanbul manzarası muhteşem.

10 Eylül 2008 Çarşamba

ECE WINGS TEKNESİ TEAM NETA İLE TAYK - MODA DENİZ KULÜBÜ KUPASI YARIŞI (III)




06.09.2008

Ece’yle ikinci yarışım ilkine göre daha heyecanlı oldu. Geçen yarışta rüzgarsızlıktan finiş hattının önünde bir buçuk saat çakıldığımız düşünülürse 8-17 knot havada yapılan ikinci yarışın daha hareketli geçmesi şaşılacak bir durum değil.

Cumartesi günü orsa-pupa şamandıraları arasında iki yarış yapıldı. İlk yarış saat onbirde başladı ve 8-10 knot rüzgarda nispeten olaysız geçen iki turdan sonra tamamlandı. Starttan sonra yavaş yavaş grubun gerisinde kalmaya başladık ve ikinci turun sonunda yarışı üç buçuk saatlik sürede tamamlayıp tamamlayamayacağımız aramızda epey tartışma konusu oldu. Sonunda üç saat yirmiyedi dakikada finişi geçtik. Bizden sonra yarışı bitirebilen olmaması içimizde bir başarı duygusu uyandırdı. Hemen ikinci yarış için hazırlıklara başladık.

İkinci yarış sırasında rüzgar biraz artarak 15-17 knot’a çıktı. Balonla yaptığımız startan sonra ilk şamadırayı geçtik. Ancak yarışın son etabına yaklaşırken yorgunluk ağır basmaya başladı ve dikkatler dağıldı. Dümencimiz Cem önce bir şehir hatları vapurunu hedefledi. Ardından demirde balık tutmakta olan küçük bir motoru daha uygun bularak üzerine yöneldi. Aramızda bir tekne boyundan az mesafe kalmışken Serdar’ın müdahalesiyle dümeni kırdı ve tekne terse düştü. Durumu toparladıktan sonra tekrar şamadıraya yöneldik. Birkaç tekne ile aynı anda biraz heyecanlı bir dönüş yaptıktan sonra tekrar balon bastık. Ancak kontrol dışı bir kavança sonucu balon gönderinin ucu kırıldı. Bundan sonra finişe kadar heyecanlı bir olay olmadı. Yarışı süresi içinde bitirdiğimiz ve iki yarışta da üçüncü (üç tekne arasından) olduğumuz için mutlu olarak yelkenleri indirdip tekneyi topladık.

Güneş batarken Ataköy marinaya dönüş günün en keyifli kısmıydı. Ufuk pembeleşti ve rengi şehre yansıdı. Koyu lacivert denizin üzerinde birbuçuk saatlik seyirden sonra Ataköy’e vardık.

1 Eylül 2008 Pazartesi

ECE WINGS TEKNESİ TEAM NETA İLE TAYK - MODA DENİZ KULÜBÜ KUPASI YARIŞI (II)


30.08.2008

Sabah yedide Ece Wings’in sahibi ve Team Neta’nın kaptanı Serdar ve ben Bebek’te buluşup kahvaltı ettikten sonra Ataköy’e gittik. Bütün hafta rüzgar neredeyse fırtına gibi estiği halde yarış sabahı yaprak kımıldamıyordu. Ataköy marinadan tekneye yakıt alıp saat dokuzda Moda’ya doğru yola çıktık. Bu sırada hafif Lodos esmeye başlamıştı.

Yarışın başlamasına yarım saat kala Team Neta’nın üyelerini İstanbul Yelken Kulübü’nün iskelesinden aldık. Hızla yelkenleri bastık ve start hattına yöneldik. Hem rüzgar hafif olduğundan hem de yarışa katılan çok tekne olmadığından startı sakin geçtik. İlk şamandıra olan Digavsin’e kadar dar apaz seyrettikten sonra Caddebostan önlerindeki ikinci şamadıraya yöneldiğimizde balon bastık.

İkinci şamandırayı döndükten sonra rotayı Kınalıada’ya çevirdik. Kınalıada ile Burgazada arasındaki kanala kadar orsa seyirde 8-10 knot esen rüzgar bizi oldukça iyi bir hızda götürdü. Ama adanın güneyinde rüzgar kaldı. Burayı geçip rotayı Moda’ya çevirdiğimizde saat iki olmuştu. Balon bastık ama rüzgar gittikçe azaldı. Ancak bir saatte İstanbul Yelken Kulübü’nün önündeki Öreke taşını bordaladık.

Kalamış koyuna girdiğimizde yarışın bütün ekip için bir sabır ve dayanıklılık testi olan kısmına gelmiştik. Rüzgar tamamen kaldı ve finiş hattına girmemiz birbuçuk saat sürdü. O kadar sıcaktı ki teknenin biraz ilerisinde dalıp çıkan yunusların arasına atlamak istedim. Tabii yılmadık ve sonuna kadar bekledik. Yarışı bitirdiğimizde hepimiz kıpkırmızı, ter içinde ve berbat görünüyorduk. Ama üçüncülük kupası bizimdi.

21 Ağustos 2008 Perşembe

BODRUM'DAN İSTANBUL'A DOKSAN SAAT DURMADAN ‘SYMPHONY’

Bodrum’dan İstanbul’a yakıt ikmali dahil doksan saatte geldik. Dört saat ikmal süresi hariç gece gündüz hiç durmadan yol aldık. Ekibimiz üç kişiydi: Sevil Gökdağ, Engin Pulhan ve ben, Aylin Şasa. Teknemizin adı Symphony, bir Beneteau First 31.7. Sevil ve ben ilk kez böyle uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkıyorduk. Bizden çok daha tecrübeli olduğundan Engin kaptanımızdı.

Bodrum’dan 12 Nisan 2006 Çarşamba günü öğleden sonra yola çıkmayı planlamıştık. Symphony Yatlift’te denize inmeyi bekliyordu. Ama şiddetli lodos havuzda dalgalar halinde patladığından bunu gerçekleştiremedik. Ancak ertesi sabah hava sakinleşti ve biz hazırlıklarımızı tamamlayıp tekneyi suya indirebildik.

Bodrum’dan hareket: 13 Nisan 2006, 10:45, hava açık, rüzgar güney güneybatı 17 knot, deniz dalgalı, rota kuzey, yelken seyri

Lodos sayesinde yolculuğumuz hızlı başladı. Gündüz yelkenle epey yol aldık. Dalgalar tekneyi çok sallıyordu. Çalkantı beni rahatsız etti. Ama gene de keyfim yerindeydi. Hava bakımından şanslıydık.

Doğrusu beni bu yolculukta ne dalgalar, ne fırtına, ne de zor şartlar düşündürüyordu. İflah olmaz bir uykucu olan ben sadece uykusuzluğa nasıl dayanacağımı düşünüyordum. Hayatımda daha önce hiç uykuya karşı mücadele etme gereğini duymamıştım. Ama şimdi gece gündüz yol almamız şarttı. Hepimizin Pazartesi günü işinin başında olması gerekiyordu. Uykuya ve yorgunluğa karşı ne kadar dayanabileceğimden emin değildim.

Sisam Boğazı: 13 Nisan 2006, 21:00, hava açık, rüzgar güney güneybatı 19-20 knot, deniz dalgalı, rota kuzeybatı, yelken/yelken motor seyri

Bütün gün dalgalarla beraber sallandıktan sonra akşam Sisam Boğazına vardık. Sisam’ın arkasında deniz biraz durulunca bir çorba içebildik. Kısa bir süre sonra tekrar açık denize çıktık.

Engin seksen saatte İstanbul’a varabileceğimizi söylemişti. Hayatı boyunca en az kırk kez bu yolculuğu yapmış bir denizci olarak Engin ne zaman nereye varacağımızı tahmin edebiliyordu. Pazar sabahı İstanbul’da olmayı hedefliyorduk.

Doğanbey Körfezi açıkları: 13-14 Nisan 2006 gecesi, hava bulutlu, rüzgar batı 15 knot, deniz dalgalı, rota kuzeybatı, yelken seyri

Gece ilerledikçe lodos ve dalgalar devam etti. Dalgalar teknenin tam yanından geldiği için bizi çok sallıyordu. Yine de hızla yola devam ediyorduk.

Gece ilerleyip dalgalar arttıkça işler zorlaşmaya başladı. Geceyarısına doğru benim uykum geldi. Dümende iki saatlik nöbetler yaparız diye konuşmuştuk. Dümeni bırakıp uyumaya karar verdim. Çalkantıda aşağı inmek benim için düşünülemezdi ama uykum ağır bastı. İki saat sonra kalktığımda dalgalar daha da irileşmiş, bulutlar gökyüzünü tamamen kapadığından etraf kapkaranlıktı. Yekeyi elime alırken bir yandan altmış saat bu duruma nasıl dayanacağımı düşünüyordum. Tabii Engin beni bırakıp uyuyamadı. Böylece iki saatlik nöbet uygulaması sona ermiş oldu. Sanırım ilk gece en zoruydu.

Çeşme Burnu: 14 Nisan 2006, 06:00, hava kapalı, rüzgar batı güneybatı 20 knot, deniz dalgalı, rota kuzey, yelken seyri

Sabaha karşı Çeşme açıklarına vardık. Lodos devam ediyordu ama dalgalar hafiflemişti. Her halikarda gün aydınlanınca keyfimiz gelmişti. Sırayla hepimiz birkaç saat uyuduk.

İlk geceyi atlattıktan sonra uykusuzluğu pek umursamamaya başladım. Beni düşündürmüyordu artık. Hala kendimden tam emin değildim ama o karanlık ve dalgalı geceyi geçirdikten sonra kendime güven gelmişti. Kendimi yorgun hissetmiyordum. Tam tersine, gün ışığı ile enerji dolmuştum.

Çeşme Ildır Körfezi açıkları, Karaburun: 14 Nisan 2006, 12:00, hava kapalı, rüzgar güney 10-15 knot, deniz dalgalı, rota kuzey kuzeydoğu, yelken/motor seyri

Karaburun Engin’in bizi zorlu olabileceği konusunda uyardığı birkaç yerden biriydi. Ama lodos sayesinde sanırım şanslıydık. Karaburun’u rahatça geçtik ve kuzeydoğuya doğru devam ettik. Rüzgar hafifleyince yelkenlere motor ile takviye yaptık. Bir sonraki hedefimiz Midilli’ydi.

İkinci gün pek zorlanmayınca rahatladık. Güneşin altında birkaç saat uyudum. Artık uykusuzluk korkumu yenmiştim. Gece ve gündüz ikişer saat uyumak yetiyordu. Günlerce böyle devam edebilirdim. Bu benim için inanılmaz bir gelişmeydi.

Çandarlı açıkları – Midilli: 14 Nisan 2006, 19:30, hava açık, rüzgar batı 8 knot, deniz sakin, rota kuzey, yelken/motor seyri

Rüzgar iyice zayıfladığından yelken ve motor ile ilerliyorduk. Dalga azalmış ve gün iyice keyifli hale gelmişti. Akşam üzeri Midilli’ye yaklaştığımızda güzel bir Poyraz çıktı. Motoru kapatıp volta ile Midilli’ye doğru ilerledik.

Engin kendisi uyurken dümenci (ben) rotayı tutturamayıp Midilli’nin açığına düştü diye bol bol söylendiyse de teknemizin orsa seyrini ilk kez deneme fırsatını bulmamız beni çok mutlu etmişti. Birkaç saat yol kaybettik tabii, ama son derece keyifli bir yelken seyri yaptık.

Midilli – Çıplak Ada önlerinden Ayvalık’a varış: 15 Nisan 2006, 01:00, hava açık, rüzgar kuzey 15 knot, deniz sakin, rota kuzey batı, yelken/motor, yakıt ikmali

Akşam Midilli önlerine vardığımızda yedek yakıtımızın yetmeyeceğini farkettik. Yolumuzu çok uzatacak olmasına rağmen Ayvalık’a girip yakıt ikmali yapmaya karar verdik. Ayvalık’ın bulmaca gibi adalar ve sığlıklarla dolu karmaşık girişi epeyce heyecanlı oldu. Özellikle ışığı yanmayan birkaç şamandırayı son anda farketmemiz benim dümende son derece dinç ve ayık bir şekilde kalmamı sağladı.

Ayvalık’taki Setur Marina’ya gece birde vardığımızda yakıt tanklarının tamirde olduğunu ve şehirdeki benzin istasyonuna gitmemiz gerektiğini öğrendik. Marina görevlilerinin yardımıyla ufak tefek maceralarla yakıt almayı başardık ve saat ikiyi geçerken Ayvalık’tan ayrıldık.

Ayvalık Güneş Adası güneyinden Sivrice Burnu – Müsellim Geçidi: 15 Nisan 2006, 06:00, hava açık, rüzgar doğu 8 knot, deniz sakin, rota kuzey, yelken/motor seyri

Gece boyunca yelkenle kuzeye doğru ilerledik. Sabaha karşı rüzgar hafifleyince motoru açtık.

İkinci gece neredeyse hiç uyumadım. Sabaha karşı beşte birkaç saatliğine yattım. Artık geceler gündüzlere karışmaya başlamıştı. Ama bu beni rahatsız etmiyordu, tam tersine keyif alıyordum.

Babakale: 15 Nisan 2006, 12:00, hava açık, rüzgar yıldız 22 knot, deniz iri dalgalı, rota kuzey, yelken seyri

Engin’in zorluğu konusunda bizi uyardığı ikinci burun Babakale idi. Ama bu sefer o kadar şanslı değildik. Babakale’ye doğru ilerlerken rüzgar gayet hafif ve sakindi. Engin’in sımsıkı giyinip ‘uğurlar olsun’ demesini neredeyse garipsemiştim. Önümüzde motorla ilerleyen teknenin Babakale burnu açıklarında hiç ilerlemeden yerinde saydığını görünce bir gariplik olduğunu sezdim.

Burunda rüzgar birdenbire şiddetle bastırdı. Dalgalar tam gideceğimiz yönden geldiğinden ilerlemek çok zordu. Ana yelkeni indirip küçük bir flokla volta atmaya başladık. Bu arada önümüzden giden tekne dönüp balıkçı barınağına sığındı. Biz devam ettik. Adım adım ilerliyorduk. Kıyıya mümkün olduğunca yakın giderek kuzeye doğru yavaş yavaş tırmandık.

Babakale – Bozcaada: 15 Nisan 2006, 17:00, hava açık, rüzgar yıldız 18-22 knot, deniz iri dalgalı, rota kuzey, yelken seyri

Bütün gün dalgalarla ve rüzgarla boğuşarak zor da olsa yol aldık ve sonunda Bozcaada açıklarına vardık. Hava azalınca motoru çalıştırıp kuzeye ilerlemeye devam ettik. Bizi Ayvalık önlerine kadar getiren lodosun değerini daha iyi anlamıştık. Hava hep kuzeyden esseydi biz Ayvalık’a kadar böyle rahat ve hızlı gelemeyebilirdik.

Bozcaada – Çanakkale Boğazı Kumkale: 15 Nisan 2006, 21:00, hava açık, rüzgar yok, deniz sakin, rota doğu, motor seyri

Çanakkale Boğazına yaklaştıkça hava iyice durgunlaştı. Yelkenleri indirdik. Yolculuğun kalan kısmında bir daha neredeyse hiç rüzgar çıkmadı. Kumkale önlerinden boğaza girerken deniz aynalıktı. Güneş batarken manzara inanılmazdı.

Çanakkale Boğazı, Kumkale önü giriş: 15 Nisan 2006, 22:00, hava açık, rüzgar yok, deniz sakin, dolunay, rota doğu, motor seyri

Çanakkale boğazına girerken hepimiz heyecanlıydık. Gemi yolunun sancağından gitmeye karar vermiştik. Arkamızda en az beş geminin ışıkları görünüyordu. Gemiler ışıkları göründükten kısa bir süre sonra yanımızdan hızla geçip gidiyorlardı. Biz ise akıntıya karşı neredeyse yerimizde sayıyorduk. Yine de tarihi bir mekanda olmanın heyecanı, denizden muhteşem görünen anıtlar, surlar ve dolunay ile birleşince hepimiz geceyarısına kadar uyumadan devam ettik. Sabaha karşı saat biri geçerken ben dümeni aldım ve sabaha kadar yanımdan geçen gemilere aldırmamaya çalışarak yol aldım. Yakınımdan geçen bir geminin dalgası beni gafil avladı ve çarşaf gibi denizde ilerlerken tekneye adeta tekme attı. Böylece gemilerin dalgalarını takip etmek gerektiğini öğrendim. Zaten Çanakkale boğazını geçtikten sonra büyük gemilere bakışım değişti; beni biraz ürpertiyorlar artık.

Çanakkale Boğazı, Gelibolu önü çıkış: 16 Nisan 2006, 06:00, hava açık, rüzgar yok, deniz sakin, dolunay, rota kuzeydoğu, motor seyri

Boğazdan gün doğarken çıktık. Deniz hala son derece sakindi. Hiç uyumadan geçen ikinci gecemdi ve ben kendimi son derece dinç hissediyordum. Kendi kendime şaşırıyordum. Gece dümende uykuyla mücadele ederken kendi kendime konuşup şarkılar söylemiştim. Gözümü kırparken rüya bile görüyordum. Ama buna karşılık sabah keyfim yerindeydi. Gün doğduktan sonra iki saat kadar uyudum.

Gelibolu – Şarköy: 16 Nisan 2006, 11:00, hava açık, rüzgar yok, deniz aynalık, rota kuzeydoğu, motor seyri, yakıt ikmali

Marmara’da kuzeydoğu yönünde ilerlerken tekrar yakıt ikmali yapmaya karar verdik. Rüzgarın çıkmaya hiç niyeti yoktu ve biz risk almak istemiyorduk. Pazar sabahı Şarköy limanına girdik. Sevil tekneden ayrılıp karadan devam etmeye karar verdi. Kasabanın içindeki benzin istasyonundan benzin aldık ve Sevil’i otobüse bıraktık. Engin’le ben yola devam ettik.

Şarköy – Marmara Ereğlisi: 16 Nisan 2006, 21:00, hava açık, rüzgar yok, deniz aynalık, rota kuzeydoğu, motor seyri

Bütün gün gemi yolundan ilerledik. Hava inanılmaz derecede durgun ve pusluydu. Akıntıya karşı yavaş ilerliyorduk. Engin uyurken ben yolculuk notlarını toparlamaya çalıştım. Geceler gündüzler ve olaylar birbirine karışmıştı. Zaten o anda çarşaf gibi denizin üzerinde ilerlerken sadece gökyüzünü ve puslu ufku görebiliyordum. Bir hayal alemi gibiydi.

Marmara Ereğlisi – İstanbul Ataköy Marina: 17 Nisan 2006, 04:00, hava açık, rüzgar yok, deniz aynalık, rota kuzeydoğu, motor seyri

Güneş batıp etraf karardıktan sonra gündüz hayal alemine benzeyen Marmara Denizi biraz korkutucu oldu. Kapkaranlık denizde İstanbul’un ışıkları gökyüzünü aydınlatıyordu. Yönümüzü bu ışıklara çevirdik. Ataköy’e ancak Pazartesi sabahı dörtte varabildik.

Bodrum’dan İstanbul’a teknemiz Symphony’yi doksan saatte getirdik. Yorucu ama keyifli bir yolculuk oldu. Yol boyunca beni en çok etkileyen yer, bir yandan tarihi savaşları tartışırken bir yandan da bizi geçen gemileri kolladığımız Çanakkale Boğazıydı. Üstelik boğazın yarısını kendi başıma dümen tutarak geçmiştim. Günde ortalama dört saat uykuyla gayet dinç ve enerjik olmayı başarmıştım.

Ama tabii aynı sabah hiç uyumadan işe gidince enerjim kısa sürede tükendi. Neredeyse masamda uyuyakalacaktım. Sanırım uykusuzluğa sadece denizin üzerinde dayanabiliyorum...


25.04.2006