Eylül ayında Marmara Adası’ndan yelkenle Tekirdağ
kıyısına gelmiş ve gece kalacak liman aramıştık. İlk baktığımız Barbaros balıkçı
barınağının dışındaki konteyner limanının dev vinçleri bizi dehşete düşürmüştü.
Sanki Metropolis filminin içine girmiştik. Hayalkırıklığı içinde Barbaros’tan ayrılıp birkaç mil
güneydeki Kumbağ balıkçı barınağına gitmiştik. Çok yerinde bir karar olmuştu çünkü Kumbağ balıkçı barınağı sahildeki yapıların bittiği
ve ormanla kaplı tepelerin başladığı yerdeydi.
Ertesi gün tekneden bisikletleri indirip Kumbağ’dan yeni asfaltlanmış orman yoluna girmiş ve epey uzun bir yokuş çıkmıştık. Ama yarıyolda Bertan’ın bisikletinin kulakçığı kırıldıktan sonra Kumbağ’a epey zorlukla bulduğumuz bir taksi ile dönmek zorunda kalmıştık. Daha sonra geri dönüp Mürefte’ye kadar giden bu yolu tamamlamayı aklımıza koymuştuk. Cumartesi günü çok sevdiğimiz Kumbağ - Uçmakdere yolunu tekrar bisikletle geçtik.
Ertesi gün tekneden bisikletleri indirip Kumbağ’dan yeni asfaltlanmış orman yoluna girmiş ve epey uzun bir yokuş çıkmıştık. Ama yarıyolda Bertan’ın bisikletinin kulakçığı kırıldıktan sonra Kumbağ’a epey zorlukla bulduğumuz bir taksi ile dönmek zorunda kalmıştık. Daha sonra geri dönüp Mürefte’ye kadar giden bu yolu tamamlamayı aklımıza koymuştuk. Cumartesi günü çok sevdiğimiz Kumbağ - Uçmakdere yolunu tekrar bisikletle geçtik.