NEPAL

Annapurna Dağları

Yeni Delhi, Indra Gandhi Havaalanı, 10:30, 07.11.2010
Yolculuğumuz heyecanlı başladı. İstanbul’daki trafik yüzünden neredeyse uçağı kaçırıyorduk. Sis yüzünden uçak rötar yapmasaydı binemeyecektik. 18:40’daki uçağımız üç saat gecikmeyle 21:40’ta kalktı ve Delhi’ye ertesi sabah 7:00’da indi. Bu yüzden 7:30’daki Kathmandu uçağını kaçırdık. Şimdi bir sonraki uçakta yer ayarlamaya uğraşıyoruz.
Kathmandu, International Guesthouse, 22:00, 07.11.2010
Havaalanındaki sıska ve kel Hintli görevli bir buçuk saatlik koşuşturmanın sonunda bize Jetair’in 12:55 uçağında fiyat farkı ödememize gerek kalmadan yer ayarladı. İsmini öğrenemediğimiz bu Hintli’yi günün kahramanı ilan ettik.
Kathmandu uçağı özellikle Batılı yabancılarla doluydu. 14:30’da havaalanına indik. Uçak alçalırken manzara ilginçti. Ormanlarla kaplı tepelerin zirveleri sanki yontulmuş gibi düzleştirilmiş ve teraslı tarlalar haline getirilmiş. Uçak alana yaklaştıkça Kathmandu oldukça büyük bir şehir olarak önümüze çıktı. Binalar eski ve döküntü. Şehrin etrafı yeşil tepeler ve ufukta heybetli karlı dağlarla çevrili.
Epey vakit alan vize işlemlerini tamamladıktan sonra bizi otelin minibüsü karşıladı. Şehre inerken gördüğümüz kadarıyla şehir çok fakir, yollar bozuk ve dar, evler döküntü, trafik ise tam bir keşmekeş. Sakin ve huzurlu beklediğimiz Kathmandu’nun ilk izlenimi hiç de öyle olmadı.


Otelimiz International Guest House, Thamel denen şehir merkezine yakın, hoş bir tuğla bina. Büyük ağaçlar olan bir avlusu var. Ahşap iç dekorasyonu sıcak bir hava vermiş. Odamıza yerleşip şehri gezmeye çıktık. Daracık sokaklarda yürümek zor çünkü hem arabalar yayaları sıkıştırıyor, hem egzos ve tozdan geçilmiyor, hem de sürekli korna çalındığından insan huzursuz oluyor.
Bir taksiye atlayıp kendimizi şehrin en lüks otellerinden Dwarika’s Hotel’e attık. Sokaktaki keşmekeşten sonra bu otelin huzurlu avlusu bize başka bir dünya gibi geldi. Kırmızı elişi tuğlalar ve oyma ahşaplarla inşa edilmiş olan bina mumlarla ışıklandırılınca çok hoş bir ortam olmuş. Oteldeki Krishnarpan isimli lokantada Nepal yemekleri yedik. Altı çeşit yemekten oluşan menüyü afiyetle bitirdik. Yemekten sonra sokağın keşmekeşine dönmek istemezcesine otelin avlusunda dolaşıp dekorasyonun detaylarını inceledik.
Otelden çıkıp taksiye binmek istediğimizde epey pazarlık etmek zorunda kaldık. Sonunda anlaştığımız taksi otelimizi biraz zor da olsa buldu. Gece 22:00’de odamıza vardığımızda epey yorulmuştuk.

Kathmandu, Durbar Square, Kumari Cafe, 13:45, 8.11.2010
Sabah sekizde uyandık. Otelimizin bahçesinde kahvaltı ettik. Kırmızı tuğla duvarla çevrili ve ortası çim olan bahçe çok keyifli. Akşamları hava epey serin oluyor ama bahçede sabah güneşi çok iyi ısıttı bizi. Kahvaltıdan sonra oteldeki acenteden Pokhara ve Varanasi uçak biletlerimizi ayarladık.

Otelden çıkıp para bozdurduktan sonra Lonely Planet’in tavsiye ettiği yürüyüş turuna başladık. Şehrin dar sokakları son derece pis ve gürültülü. İki yandaki binalar toz toprak içinde olmalarına rağmen bazıları insanı şaşırtacak kadar güzel. Ahşap cumbaları son derece ince bir işçiliğin eseri. Yürüyüş boyunca sık sık tapınakların olduğu meydanlara geldik. Bu meydanlar küçük ve çöp dolu. Ama eski püskü görüntülerine rağmen tapınaklar çok güzel.

Yürüyüşün sonunda Kathmandu’nun eski şehir merkezi olan Durbar Meydanı’na geldik. Eski kraliyet sarayı dahil birçok tarihi yapı bu meydanda bulunuyor.  Tapınaklar kırmızı tuğla ile ahşaptan yapılmış kat kat binalar. Meydan çok etkileyici bir yer.

Şimdi meydanın kenarındaki bir binanın ikinci katındaki Kumari Cafe’de oturuyoruz. Nepal'e özgü bir yemek olan ‘momo’ yiyeceğiz. İçi sebze veya tavuk dolu iri mantıya benzeyen momoyu buharda pişiriyorlar. Çok lezzetli.
Kathmandu sokakları şimdiye kadar gördüğüm en pis yer. Küçük bebekler bile sokakta çöplerin ve toz toprağın içinde oynuyorlar. Etraf çürümüş çöplerle dolu. Her yerde kötü bir koku hakim. Sokak köpeklerinin hali bile içler acısı. Şehrin içinden geçen nehirden çöpler akıyor. Dağların arasında kurulu bu şehrin bu kadar kirli havaya sahip olmasını anlamak çok zor. Arabaların egzos gazları toz toprakla birleşince nefes almak imkansız oluyor. İnsan sadece sokağın keşmekeşinden kaçabilince huzur buluyor.
Kathmandu, Babar Mahal Revisited, 19:30, 8.11.2010

Öğleden sonra yürüyerek Swayambhunath’a (Maymun Tapınağı) gittik. Tapınak yüksek bir tepenin üzerinde olduğu için Kathmandu’da her yerden dikkat çekiyor. Tapınağa çıkmak için uzun ve dik bir merdiven tırmandık. Yukarıda Budist rahipleri karşıladı bizi. Manzara bütün Kathmandu vadisine hakimdi. Tapınağın ortasındaki iki gözünün ortasında üçüncü içe bakan manevi gözü olan beyaz Buda stupasının  tepesindeki büyük altın kubbe akşam güneşiyle pırıl pırıl parlıyordu.  Havada ise şahine benzer kocaman kuşlar dönerek uçuyordu.
Tapınaktan indikten sonra taksiyle ‘Garden of Dreams’ yani rüyalar bahçesine gittik. ‘Kaiser’ lakaplı bir Nepalli’nin renove ettiği bu bina ve bahçesi şehrin anayolundan yüksek bir duvarla ayrılmış. İçeri girince şehrin gürültü ve pisliğinden uzaklaşıp huzurlu bir ortam buluyor insan. Sanki herkes için bir kaçış yeri.
Bahçenin içindeki  Kaiser Cafe’de çay içtik ve garsonla sohbet ettik. Taksiyle akşam yemeği için Babar Mahal Reinvented adlı, eski bir binanın yenilenip şık bir alışveriş ve restoran merkezi haline getirildiği yerde Baithak isimli lokantaya gittik. Tibet el sanatları dükkanında alışveriş ettik. Nepal usulü nefis akşam yemeğinden sonra taksiyle Thamel’e döndük. Biraz dolanıp otelimize geldik.
Kathmandu, International Guest House, 18:00, 9.11.2010
Sabah sekizde kalkıp duştan sonra bahçede kahvaltıya indik. Saat onda otelin önündeki taksiyle anlaşıp Bakthapur’a doğru yola çıktık. Tozlu topraklı ve gürültülü yollardan Kathmandu’nun dışındaki tarihi bir şehir olan Bakthapur’a yaklaşık 45 dakikada ulaştık.



Bakhtapur 

Bakthapur, elişi  kırmızı tuğladan ve ahşap oymalardan yapılmış sarayları ve tapınaklarıyla meşhur. Şehrin merkezi araç trafiğine kapalı olduğundan çok sakin ve hava kirliliği yok. Bakthapur, Kathmandu’ya göre daha şirin ve bakımlı. Yollar kırmızı tuğla ile kaplı ve temiz. Çöp toplayan adamlar gördük ve şaşırdık. Şehir Kathmandu gibi aşırı kalabalık değil. Kathmandu Nepal’in dört bir yanından göç aldığı için nüfusu üç milyonu aşmış ve çok çarpık gelişmiş. Bütün şehirde bir gecekondu mahallesi görüntüsü var. Altyapı son derece yetersiz kalmış.
Bakthapur ise turizm ve tarımla geçinen küçük ve bakımlı bir şehir. Eski saray ve tapınakların bulunduğu meydanı gezdikten sonra Nepal’in en yüksek (yaklaşık 30m) pagodasının karşısındaki kahvede yemek yedik. Lokantanın kendisi de iki katlı bir pagodadan dönüştürülmüş çok şirin bir binaydı.
Öğleden sonra kısa bir şehir turundan sonra bir taksiyle anlaşıp Kathmandu yakınındaki başka bir tarihi kent olan Patan’a gittik ve meydanını gezdik. Gene kırmızı tuğladan yapılmış inanılmaz incelikli ahşap işçiliğine sahip saray ve tapınakları gördük. Bir kahve içip aynı arabayla Thamel’e döndük. Kathmandu Guest House’un avlusundaki Himalayan Encounters’a uğrayıp Pokhara’da üç günlük Poon Hill yürüyüşü ayarladık. Şimdi otelde dinleniyoruz.

Patan Durbar Square 

Kathmandu, International Guest House, 22:00, 9.11.2010
Akşam yemeğini Ying Yang isimli bir Tayland lokantasında yedik. Menü limonotu (lemongrass) ve Hindistan cevizi sütü ile hazırlanmış sebze çorbası, mantarlı tavuk stir-fry ve Pad Thai’dan oluşuyordu. Ardından bir cafe’den oturup kahve içtik.
Pokhara, Moondance Cafe, 14:30, 10.11.2010
Kathmandu’daki son günümüzde yedide uyanıp kahvaltı ettikten sonra bavullarımızı alıp 8:40’ta arabayla otelden çıktık. İlk durağımız çoğunlukla sürgündeki Tibetlilerin yaşadığı Bodnath’taki kutsal Tibet tapınağıydı. Beyaz kocaman bir kubbe üzerindeki dik piramit çıkıntının üzerindeki gözler ve aralarındaki manevi üçüncü göz hemen dikkati çekiyor. En üstteki büyük altın süslemeye bağlı, renkli dua bezleriyle kaplı ipler Tapınağın tabanına kadar iniyor. Beyazın üzerinde bu renkli ipler tapınağa çok canlı ve iç açıcı bir hava veriyor. Tapınağın çevresindeki daire şeklindeki meydanın etrafında eski evler, tapınaklar ve turistik dükkanlar var. Bodnath canlı renkleri, bembeyaz ve tertemiz yapısıyla Tibetlilerin sıcak ve sevimli tabiatlarını yansıtıyordu. Bodnath stupa’nın çevresinde saat yönünde dolaşıp üzerine çıktıktan sonra arabaya döndük.
İkinci durağımız Pashupati adlı Hindu tapınağıydı. Büyük bir binalar kompleksi olan Pashupati tapınağının girişinde gelişigüzel kenara atılmış tabutlar bizi bekleyenlerin habercisiydi. Pis bir nehrin karşı kıyısında küme küme odun yığınlarının bir kısmı yanmış bir kısmı ise yanmaya devam etmekteydi. Biraz ilerleyip köprünün karşısına geçince yakılmaya hazırlanan cenazeler gördük. Yakılan tütsülerin dumanı diğer ateşlerin dumanlarıyla ve pisliklerin kokusuyla karışıp nefes almayı zorlaştırıyordu.

Pashupati’de bulunan Hindu tapınağının içine turist girmesi yasak. Tapınağın yanındaki yaşlılar yurdunun avlusunu gezdik. Perişan haldeki yaşlı insanların hemen yanıbaşlarında cenaze yakılma törenlerinin yapılması bize çok garip geldi. Bodnath’ın iç açıcı canlılığının tersine Pashupati tapınağındaki kokular, dumanlar, insanlar, maymunlar, kısacası ortam beni biraz sarstı. Tapınağın dışına çıkmak iyi geldi.
Arabaya binip Pashupati tapınağının çok yakınındaki havaalanına geldik. İç hatlar terminali sanki yerel otobüs garı gibiydi. Yaklaşık 12 kişilik pervaneli bir uçağa bindik. Uçakta dik yürümek mümkün değil, eğilmek gerekiyor. Pilot hemen ilerimizde oturuyordu ve yaptıklarını takip edebiliyorduk. Yarım saatte Kathmandu’dan Pokhara’ya geldik.
Pokhara Kathmandu’ya göre çok daha yeşil ve sakin bir yer. Yakınında bir göl var ve çevresi ormanlık. Kathmandu gibi gürültülü bir keşmekeş yok ve kalabalık değil. Sanki bir sayfiye yeri. Göl kenarındaki otelimize yerleştikten sonra trekking turumuzu ayarlayan Himalayan Encounters’ın ofisine gitmek için bisiklet kiraladık.Şimdi göl kenarındaki Moondance Cafe’de oturuyoruz. Hint (vegetable korma) ve Thai (chicken curry) yemekleri yedikten sonra ‘lemon merengue pie’ yanında kahve içeceğiz. Günün geri kalan kısmında bisikletle göl kenarında tur atmayı düşünüyoruz.
Pokhara, Hotel Splendid View, 23:00, 10.11.2010



Göl çevresindeki bisiklet turu çok güzeldi. Dağların ortasındaki göl güneş batarken renkten renge girdi. Sazlıklar, balıkçıların kayıkları, bulutların su üzerindeki yansımaları, arkadaki yeşilden mora giden dik tepeler çok hoş bir manzara oluşturuyordu. Sık sık durup resim çektik. Bir buçuk saat bisikletle gezdikten sonra hava kararırken şehre dönüp rehberimizle tanışmak üzere Himalayan Encounters’ın ofisine gittik. Rohit ve rehberimiz Prem bize üç günlük gezimizle ilgili bilgi verdiler. Yanımıza kalın ve sıcak tutacak giysiler almamızı önerdikleri için biraz alışveriş yapmaya karar verdik.
Akşam yemeğimizi Punjabi isimli Hint lokantasında yedik. Çevresindeki dükkanlardan ikimiz birer tane rüzgar geçirmeyen içi polar pantolon ve eldiven aldık. Önümüzdeki üç gün kullanacağımız kıyafetlerimizi ve eşyalarımızı sırt çantalarımıza doldurduk. Yarın sabah 9:00’dan önce rehberimiz Prem’le yola çıkmayı planlıyoruz.
Hille, Annapurna Guest House, 13:30, 11.11.2010
Sabah 7’de uyanıp kahvaltı ettikten sonra 8:30’da rehberimiz Prem’le buluştuk. Arabayla bir buçuk saat dar, tepelere inip çıkan virajlı ve oldukça bozuk bir yoldan sonra yürüyüş yolun başladığı Nayapul’a geldik. Duygu da ben de oldukça heyecanlıydık. Çantalarımızı sırtlanıp yürümeye başladık. Pırıl pırıl turkuaz suyu olan bir vadisinden pirinç tarlalarının ve köylerin arasından geçerek yer yer ormanın içinden ve dik merdivenlerden tırmandık. İki buçuk saatlik yürüyüşün sonunda öğle yemeği için mola verdiğimiz Hille’deki Annapurna Guest House’a geldik. Vadinin yamacındaki bir köy evinden karşı yamaçtaki pirinç teraslarını seyredip masala çayı içiyoruz. Sebzeli noodle çorbası ve sebzeli pilav yiyeceğiz.
Ulleri, 17:10, 11.11.2010
Yürüyüş rotamız: Nayapul (900m) – Birethanti (1100m) – Hille (yemek) – Tikhedunga (1510m) – Ulleri (1960m – bu gece konaklama) – Ghorepani (2900m – yarın gece konaklama) – Poon Hill (3210m) ve aynı yol geri.

Öğle yemeğinden sonra 14:00’te tekrar yola çıktık. Yirmi dakika yürüdükten sonra Ulleri’ye çıkan 3310 basamaklık merdivene geldik. 15:30’da Ulleri’de kalacağımız köy evine yorgun argın vardık. Odamızda duş ve tuvalet olması güzel bir sürpriz oldu. Hemen sıcak bir duş aldık. Bütün gün sürekli terlemiştik. Duş yorgunluğumuzu aldı. Bugünkü yürüyüş fiziksel olarak zorlasa da kendimizi çok iyi hissetmemizi sağladı. Temiz hava, nehrin pırıl pırıl suyu, şelaleler, dağların muhteşem manzarası ve fiziksel aktivite bizi çok mutlu etti.
Ghorepani, Sunny Guest House, 14:05, 12.11.2010
Dün akşam dokuzdan önce yatıp uyuduk. Sabah 6:30’da kalktık. Dağların manzarası çok güzeldi. Sabah gün doğarken hava açık oluyor. Hemen sonrasında bulutlar gelip manzarayı kapatıyor. Kahvaltı edip çantalarımızı topladıktan sonra 8:25’te yukarı doğru yola çıktık.
Arada merdiven çıkarak, arada düz yolda yürüyerek köylerin içinden geçtik. Yaklaşık bir saat sonra ormana vardık. Rhododendron (orman gülü) ağaçları, meşeler, manolyalar arasından yürüdük. Dik yeşil vadide akan nehrin sesi sürekli bizimleydi. Sık sık şelalelerden geçtik. Manzara çok etkileyiciydi. Arada durup resim çektik ve dinlendik. Yola çıktıktan üç buçuk saat sonra, öğlen 12:00’de Ghorepani’ye vardık. Mavi damlı evleri ve otelleriyle küçük bir dağ köyü olan Ghorepani’nin içinden on beş dakika daha tırmanıp üst kısmına geldik. Otelimize yerleşip sebze çorbası, chicken tandoori ve Dal Bhat’tan (mercimek ve pirinç) oluşan öğle yemeğimizi yedik ve masala çayı içtik.
Ghorepani’de yükseklik 2900m. Bulutların içindeyiz. Özellikle öğleden sonra etrafı sis kapladı. Yükseğe çıktıkça hava serinledi. Yolun başında tişörtle yürürken sonlara doğru polar ve ceket giydik. Odamızda duş aldıktan sonra ısınmak için yemek salonundaki sobanın başına kuruldum.

Annapurna dağlarında yaşayanlara Pun deniyor. Hayat şartları çok ilkel. Kendi yetiştirdikleri sebzeleri ve hayvanları yiyorlar. Belli bir yüksekliğe kadar teraslarda pirinç yetiştiriyorlar. Ayrıca turizmle para kazanıyorlar. Yürüyüş patikasının üzerinde pek çok ‘tea house’ denen oteller var. Annapurna Koruma Ajansı bu otellerin yemek menülerini ve oda fiyatlarını denetliyor. Bazısı iyi bazısı daha ilkel ama ortalama bir standart tutturuyorlar. Bizim kaldığımız yerlerde menü genelde benzer yemeklerden oluşuyordu ve fiyatlar yakın. Otelcilik burada yaşayan köylüler için iyi bir geçim kaynağı olmuş.
Dağlardaki tabiat muhteşem. Hep böyle dağlarda yürümek istemişimdir. Bu turu yapabildiğim için çok mutluyum. Tertemiz nehirler, şelaleler, ormanla kaplı vadiler, hepsi harika.
Günde yaklaşık dört saatlik fiziksel aktivite bize çok iyi geldi. Yukarı tırmanırken şıpır şıpır terliyoruz ve kıyafetlerimiz sırılsıklam oluyor. Merdivenlerden tırmanmak epey zorlayıcı. Neyse ki ayakkabılarımız sağlam. Yoksa çok daha zor olurdu.
Pokhara Havaalanı, 9:00, 14/11/2010
Sunny Guesthouse’da akşam sebze çorbası, tavuk curry ve sebze curry’den oluşan yemeğimizi yedik. Bu yemeklerle birlikte dağ gibi bir tabak pilav yiyoruz. Bütün gün fiziksel aktiviteden sonra insan çok acıkıyor. Normalde bir öğünde yediğimin 2-3 katını yiyorum. Yemekten sonra soba karşısında kitap okuduk ve rehberlerin danslarını seyrettik. Saat 9 olmadan yatağa girdik. Oda çok soğuk olduğu için termal içlik, çorap, iki polar ve şapka ile uyudum. Üzerime kalın bir battaniye aldım.

Sabaha karşı 4:30’da uyandık. Ceket ve pantolonlarımızı giyip dışarı çıktık. Herkes Poon Hill’e çıkmak üzere dışarıda toplanmıştı. Poon Hill çevredeki 8000m’nin üzerindeki zirvelerin panoramik manzaralarının en iyi gözlendiği yer. Sabah erken çıkılmasının sebebi ise genelde sadece o saatte havanın açık olması. El feneriyle basamaklı patikadan kafile halinde yukarı tırmanmaya başladık. 45 dakika sonra Poon Hill’in zirvesine çıkmıştık. Yola çıktığımızda hava karanlıktı ve yıldızlar inanılmaz parlak ve yakın görünüyordu. Hiç bu kadar büyük ve net görmemiştim yıldızları.
Tepeye vardığımızda maalesef çevredeki dağlar bulutlarla kaplanmıştı. Bir saat bekledikten sonra saat 7’ye yaklaşırken bulutlar aralandı ve Dhaulagiri (8167m), Annapurna South (7219m), Annapurna I (8091m) ve Hiunchuli (6441m) dağlarının zirvelerini görebildik.

7:15’te Poon Hill’den aşağı inmeye başlayıp 20 dakikada Ghorepani’ye vardık. Kahvaltı edip çantalarımızı toparladıktan sonra saat 9’da dönüş yoluna başladık. Kısa molalarla dört saat yürüyüp merdiven inerek Hille’ye vardık. Özellikle Ulleri’den sonraki 3310 basamağı inerken bacaklarımız epey yoruldu ve titremeye başladı. Dizlerimiz ağrıdı. Hille’de sebze çorbası ve tavuk curry ‘den oluşan öğle yemeğimizi yedik. Biraz kendimize geldikten sonra 14:10’da tekrar yola koyulduk. Vadide nispeten düz yolda üç saat daha yürüdükten sonra Nayapul’da bizi bekleyen taksiye bindiğimizde yorgunluktan bitmiştik.


Tabiatın içinde üç harika gün geçirdikten sonra şehre dönmek bize epey zor geldi. İlk anlardan itibaren pislik, gürültü ve sefalet bizi rahatsız etti. Dağlarda daha uzun kalmak isterdik.
Arabayla bir buçuk saatte Pokhara’ya geldik. Önce kısa bir süre Himalayan Encounters ofisine uğradık. Ardından çantalarımızı önceki otelimizden alıp çok yakınındaki Hotel Diplomat’a yerleştik. Akşam yemeğimizi Moondance Cafe’de yedik. Chicken Korma ve Spinach Paneer çok güzeldi. Bir de bira paylaşınca iyice uyku bastırdı. Zaten sekiz saatlik yürüyüşün sonunda bacaklarımızda hal kalmamıştı. Otele kadar zor yürüyüp saat 10’da uyuduk.
Sabah 6:30’da uyandığımda bacaklarım tamamen tutulmuştu. Dağa tırmanmak antrenmanlı bacaklarımızı zorlamamıştı ama inmek normalden farklı kasları çalıştırdığı için özellikle baldırlarımız kaskatı kesilmişti. 25 dakika yoga yapınca bacaklarım biraz açıldı. Kahvaltıdan sonra havaalanına geldik. Sisten dolayı uçaklarda gecikme var. Bekliyoruz.

Rehberimiz Prem Adhikari: premtrek15@hotmail.com
Himalayan Encounters: www.himalayanencounters.com