22 Şubat 2009 Pazar

HEYBELİADA'DA ŞAMANDIRAYA BAĞLANMA MACERAMIZ

Temmuz 2006

Anlatacağım hikayenin üzerinden epey zaman geçmiş olmasına rağmen hala gülerek hatırladığım bir anı olduğu için yazmak istedim. Yaklaşık 10m boyundaki yelkenlim Senfoni’yi aldığımda ne denizcilik ne de tekne kullanımı ve bakımı konusunda pek tecrübeli değildim. Okuyarak, tartışarak, deneyerek ve bazen de bu hikayedeki gibi tecrübelerin sonucunda epey öğrendim.

Senfoni’yi kullanmaya başladığım ilk yaz iki arkadaşımla Ataköy Marina’dan çıkıp yelkenle Heybeliada’ya gitmeye karar verdik. Güneşli ve sıcak bir Pazar günüydü. Orta kuvvette Poyraz esiyordu. Şartlar yelken için çok uygundu. Üç kız marinadan çıktık ve yelkenleri bastık. İki saatlik keyifli bir yelken seyriyle Heybeliada önlerine geldik. Motoru çalıştırdık ve yelkenleri indirdik. Ben dümene geçtim.

Heybeliada’nın Kaşık Adası’na bakan tarafındaki koyda bağlanmaya uygun ve daha önceden bildiğimiz tonozun boş olduğunu gördük. Ona doğru yöneldik ve bağlanmak için halat hazırlamaya başladık. Teknede koltuk halatı olarak kullandığımız 25m’lik sert naylon halat ve birkaç tane 10m cıvarında daha yumuşak halat vardı. Kızlar, uzun naylon halatı kullanmak zor olduğundan kısa halatları tercih ettiler. Halatlardan birini baştaki koç boynuzuna bağladılar. Tonoz şamandırasının ucundaki halkayı yakalamak için kakıcı başa götürdüler. Bağlanmaya hazırdık.

Ben dümende tekneyi rüzgaraltından şamadıraya yaklaştırırken kızlar baştan şamadıranın halkasını kakıçla yakalayıp koltuk halatını bağlayacaklardı. İlk seferde şamandırayı yakalayamayınca ben daire şeklinde bir tur atıp tekrar yanaştım. Olmayınca tekrar birkaç defa denedik. Yarım saatten fazla şamandıra etrafında döndükse de bağlanmayı bir türlü beceremedik.

Çevredeki teknelerden halimizi gören bir beyefendi kayığına atlayıp yanımıza geldi. ‘Bana baştan bir halat atın, şamandıraya bağlayayım’, dedi. Kızlar baş tarafta hazırlamış oldukları halatı atmaya hazırlandıklarında bunun kayığa ulaşmayacak kadar kısa olduğunu anladıklarından ucuna ikinci halatı eklemeye karar verdiler. İki halatı camadan bağıyla birbirine bağladılar ve kayığa doğru attılar. Ancak kızların camadan bağı nasıl olduysa halat henüz kayığa varmadan çözüldüğünden bize yardım eden beyefendinin kucağına boşta kalan ikinci halat düştü. Tekneye bağlı olan diğer halat çok kısa olduğundan onun farkına bile varmayan kurtarıcımız kendisine attığımız iki ucu serbest halatı şaşkınlıkla eline aldı. ‘Bunun bir ucunu tekneye bağlasaydınız’, derken, surat ifadesinden şaşkınlık okunuyordu. Bana bir halat atın, derken bu aklına gelmemişti herhalde.

Ben dümende olduğumdan baş taraftaki duruma müdahale edemiyordum. Bir saatlik uğraşın sonunda halen şamandıraya bağlanamamış olmamızın sıkıntısıyla, halatlar konusunda beyefendiye açıklama yapmak yerine kızlara ‘halatın ucunu tekneye bağlayın’ demeyi tercih ettim. Sonuçta kayıklı beyefendinin yardımıyla şamandıraya bağlandık ve günün geri kalan kısmını denize girip güneşte keyif yaparak geçirdik. Ancak beyefendinin şaşkınlığını uzun süre unutamadık.

Bu tecrübeden öğrendiğim bağlanırken halatları her zaman biraz uzun seçmenin faydalı olduğuydu. Ancak kayıklı beyefendinin kendi tecrübesinden çıkardığı ders ne olmuştur bilemiyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder