29 Haziran 2011 Çarşamba

KARACAÖREN - AÇIK DENİZLE İÇ İÇE BİR KOY

TURUNÇ PINARI – KARACAÖREN - TURUNÇ PINARI ETABI
Mesafe 24dm, rüzgar sabah GGB 12-15knot öğleden sonra durgun, dalga yok, hava güneşli, yelken seyri

07.06.2011

Turunç Pınarı’nda huzurlu ve mutlu bir akşam geçirdikten sonra sabah uyandığımızda geri dönüşe geçmeden önceki son gecemizde gene aynı yerde kalmaya karar verdik. Gün içinde yelkenle Fethiye Körfezi’nin güneydoğusundaki Karacaören’e gidecektik. İki yıl önce Ölüdeniz’e gidip denize girmiş ve Soğuk Su Koyu’nda gece kalıp Ali Bey’in lokantasında yemek yemiştik. O sefer önünden geçip göremediğimiz Karacaören’i bu seyahatimizde keşfetmek istiyorduk.


Turunç Pınarı’ndan 10:30’da avara ettik. Rüzgar Lodos’tan 10-15 knot esiyordu. Yelkenleri bastık ve Şahin Burnu’nu dönüp Fethiye Körfezi’ne çıktık. Orsa seyirde tramolalarla güneye indik. Yaklaşık iki saat sonra İblis Burnu'na vardığımızda rüzgar hafiflemişti. Motorla burnu dönüp Karacaören’in girişindeki kayalıkların arasından geçtik. Girişinde antik kalıntılarla kaplı küçük bir ada olan Karacaören koyunda bir lokantanın tonozuna bağlandık.

Karacaören koyu açık denize uzanan kıskaç biçimli kara uzantısının içindeki sakin bir havuza benziyor. Güney tarafındaki ince ve uzun kayalık burnun üzerinde eski çağlardan kalıntılar var. Kuzey tarafında ise çorak bir tepeye sırtını vermiş lokanta duruyor. Korunaklı Karacaören koyunda denize girdik ve öğlen yemeğimizi yedik. Her zamanki gibi bu güzel koyda yeterince vakit geçirememiş olduğumuz hissi ile dört buçukta tonozdan ayrıldık.

Kaptan olarak ben sürekli geç kalmadan geceleyeceğimiz yere varmak için kaçta yola çıkmamız gerektiğinin hesabını yaparken ekiptekilerin aklındaki tek hesabın yola çıkmadan evvel kaç kere denize girebilecekleri ve zamanında kuruyup kuruyamayacakları olduğunun farkındaydım. Tabii ki henüz hava sıcak ve deniz harikayken Karacaören’den ayrılmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Buna rağmen, dönüşümüz rüzgarsız havada motorla iki buçuk saat sürdüğünden, ancak akşam yedide Turunç Pınarı’na vardık.

Bizim için ‘cennetin ta kendisi’ olan Turunç Pınarı’nda ikinci akşamımızda da tabii ki Balıkçı Osman’ın lezzetli balıkçı kebabını yedik. Muhteşem tabiatın keyfini çıkarırken sanki hep orada yaşamışız gibi rahat ve huzurluyduk.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder