Teknem Symphony ile Trilye’ye gitmek için 4 Eylül sabahı saat dokuzda Pendik Marintürk’ten avara ettik. Hava güneşli ve durgundu. Pervaneye yapışmış olan kekamozlar yüzünden motorla hızımız dört buçuk knot’u geçmiyordu. Yolumuz ise yaklaşık kırk deniz mili olduğundan heyecanla rüzgarın çıkmasını bekliyorduk. Ancak hava raporlarının aksine Poyraz öğleden sonraya kadar çıkmadı. Dört saat boyunca motor seyri yaptıktan sonra hafif Poyraz esintisinden faydalanmak için balon bastık. İki saatlik balon seyrinden sonra öğleden sonra saat üçte Bozburun fenerini bordaladık.
Bozburun’un kuzey yakası yemyeşil ormanlık tabiatıyla bizi etkiledi. İstanbul’dan ayrılalı çok vakit geçmemiş olmasına rağmen ıssız bir deniz kıyısında seyrediyormuşuz gibi hissettik. Bozburun’un sivrileşerek Marmara Denizi’yle birleştiği ucunda yüksek kayalık tepenin üzerindeki fener bu ıssızlık hissini pekiştirdi. Çevremizde yunuslar belirdi. Bu sırada rüzgar kesildiği için balonu indirdik ve motoru çalıştırdık.
Öğleden sonra dörtte rüzgar Poyraz’dan beş Beaufort’a yaklaşmıştı. Balonla tekne hızı yedi knot’a ulaşıyordu. Yaklaşık bir buçuk saat böyle hızla seyrettikten sonra Marmara’nın güney kıyısına iyice yaklaştık. İstanbul Yelken Kulübü’nün ‘Amiraller Kupası’ yarışı dolayısıyla Trilye’deki mendireğin içi uzaktan iğne gibi görünen yelkenli direkleriyle doluydu. Balon seyri o kadar keyifliydi ki Trilye’den biraz ilerideki Siği’ye kadar gittik. Siği, diğer adıyla Kumyaka, Trilye’den daha küçük bir balıkçı köyü. Önünde ufak bir mendirek ve balıkçı barınağı var. Trilye ve Siği kıyıdan yükselen yemyeşil ağaçlık yamaçlardaki vadilere kurulmuş küçük iki köy. Çevredeki zeytinlikler Trilye’nin diğer adı olan Zeytinbağı’nı hatırlatıyor.
Siği’nin önünde balonumuzu ve anayelkenimizi indirdik. Motorla Trilye’ye yaklaşırken tekneyi toparladık. Trilye’deki balıkçı barınağı Amiraller Kupası’nda yarışan yaklaşık elli teknenin bağlanmış olmasından dolayı epey doluydu. Yarışa katılan arkadaşımız Emre’nin ve barınaktaki görevlinin yardımıyla akşamüstü beşte bir yarış teknesine aborda olduk.
Trilye denizle bütünleşmiş yemyeşil yamaçta kurulmuş otantik mimari tarzı, dar sokakları ve tabii insanlarıyla sevimli bir balıkçı köyü. Ahşap evlerin bir kısmı restore edilmiş. Sokaklardan tepeye tırmanırken eski bir Rum kilisesinden dönüştürülmüş Fatih Camii'ni ve metruk Taş Mektebi gördük. Yamacın tepesindeki Çamlık Kahve’den güneşin batışını izledik. Akşam yemeğini yarış ekipleriyle birlikte köy meydanındaki balık lokantalarından birinde yedik. Yörenin ürünü olan zeytinleri ve zeytinyağını çok beğendik. Gece teknede kaldık. Sabaha karşı denize açılan balıkçıların dışında liman çok sakin ve sessizdi.
Sabah erkenden dönüş için yola çıkmayı planlamıştık. Yedide uyanıp liman yakınında kahvaltımızı ettikten sonra sekiz buçukta avara ettik. Bu sırada yarış tekneleri Mudanya önünden start almak üzere limandan çıkıyorlardı. Biz rotamızı Bozburun’a çevirerek yelkenlerimizi bastık. Ancak rüzgar hafif olduğundan motoru çalıştırıp tekneye hız verdik. Bozburun’a kadar iki saatlik yolun ilk yarısını yelkenle ikinci yarısını rüzgar tamamen kesildiğinden motorla aldık. Bozburun’dan sonra rüzgar ve dalganın artacağını tahmin ediyorduk. Batıya doğru uzanan ince uzun bir yarımada olan Bozburun Marmara’nın doğusunu yüksek tepelerle kuzeyden güneye ikiye böldüğünden denizdeki şartlarda ani değişiklere sebep olabilen meşum bir yer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder