22-28.02.2012
Bembeyaz karlarla kaplı Alp dağlarının zirveleri benim için
çocukluktan beri bir hayal alemi olmuştur. Herhalde Heidi’yi seyreden her çocuk
için durum böyledir. Dağlarda bir kulübede yaşamak, çayırlarda, ağaçların
arasında koşuşturmak, ateşte peynir kızartıp yemek, St Bernard köpekleriyle
oynamak… İşte Alplerdeki hayat…
İsviçre’nin Fransa sınırına yakın bölgesinde bir dağ köyü olan Verbier’de beş gün kayak yaptık. Kaldığımız küçücük ama kullanışlı ev Heidi’ninkini bize aratmadı. Özellikle yükseklerde, dağ yamaçlarında veya ormanın içinde gittiğimiz lokantaların ortamları ve yemekleri çok hoşumuza gitti.
Çıktığımız en yüksek dağ olan Mont Fort’dan (3330m) manzara etkileyiciydi.
Mont Blanc (4792m) dahil Avrupa’nın en yüksek dağlarının zirvelerini ve
aralarını kaplayan buzulları gördük. Son günümde aslında iniş pisti olmayan,
önceden gelenlerin izlerini takip ederek aşağı kayılan 3002m’lik Mt Gelée’ye
(aramızdaki adıyla Mon Jöle) çıktık. Teleferiğe binmeden önce sık sık dağın
inişinin tehlikeli olduğu konusunda uyarılar vardı. Teleferik bizi dağın
zirvesindeki kayalığa bıraktığında buz yamaçta kayakları takmak bile zor oldu. Ancak
iniş son derece keyifliydi.
Her sene en az bir kez dağlara gitmek, dünyayı tepeden görmek,
zirveleri ve buzulları hatırlamak, insanın hayatını perspektife oturtması için bence
mutlaka gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder