25 Mayıs 2010 Salı

HEYBELİADA ÇAM LİMANI

22.05.2010
Cumartesi günü havanın yağmurlu olacağını bildiğim halde yelken programını ertelemek istemedim. Sonuçta hem yağmurlu hem güneşli ama çok keyifli bir gün geçirdik. Üstelik denize bile girdik.

Heybeliada’nın güneyinde ormanla çevrili cennet gibi bir koy olan Çam Limanı genelde çok kalabalık olduğundan pek uğramadığımız bir yer. Aslında İstanbul’daki en güzel koylardan biri. Zemini kum. Ormanın içindeki birkaç metruk bina ve kıyıdaki villalar dışında koyun çevresinde yerleşim yok. Sakinken Çam Limanına demirlediğinizde sanki Göcek’teymiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Bu sene kıyıda güneşlenmek ve denize girmek için bir kulüp yapılmış. Anlaşılan yazın bu koyda pek sükunet kalmayacak.

Hava yağmurlu olduğu için kalabalık olmayacağını düşündüğümüz Çam Limanı'na çevirdik rotamızı. Pendik Marintürk’ten öğlen saatinde çıktık ve Batı’dan 10-15 knot esen rüzgarda yelkenlerimizi bastık. Yelken seyri çok keyifli olduğundan biraz yolumuzu uzatarak Burgazada ve Kaşık Adası arasından Heybeliada’nın güneyine indik. Öğleden sonra üçte Çam Limanı’na demir attık. Bizden başka on veya oniki tekne daha vardı koyda. Malesef bir tane motoryat yüksek sesle müzik çalıp çevreyi rahatsız edecek davranışlarda bulunuyordu. Bazı tekne sahiplerinin eğlenirken çevrelerindeki insanları hiç düşünmeyecek kadar görgüsüz olmaları insanı üzüyor.

Çam Limanı’nda deniz o kadar güzeldi ki dayanamayıp atladık. Çok soğuktu ama kendime gelmemi sağladı. Hava karardıktan sonra yağmur başladı. Su geçirmez kıyafetlerimizle karanlık koyda çam ve deniz kokusunun içinde yağmurun altında oturduk. Gece onbirde demir alıp dönüşe geçtiğimizde yağmur kuvvetlenmişti. Motorla marinaya döndük.


19 MAYIS’TA KALPAZANKAYA

19.05.2010
19 Mayıs bayramında hava Batı Güneybatı yönünden 10-15 knot esiyordu. Bu fırsatı kaçırmayıp annem ve babamla Kalpazankaya’ya gitmek üzere yelken bastık. Rüzgar gittikçe hafiflese de bizi Burgazada’ya kadar götürdü. Kalpazankaya’da tonoza bağlanıp yamaçtaki lokantaya çıktık. Annemle babam Kalpazankaya’yı çok seviyorlar. Keyifle yemeğimizi yedikten sonra dönüşe geçtik ve günbatımında marinaya bağlandık.

13 Mayıs 2010 Perşembe

İSTANBUL YELKEN KULÜBÜ BOĞAZ KOMUTANLIĞI KUPASI


08.05.2010
Duygu, Dolunay, Emel ve Gürkut ile sabah sekizde Pendik Marintürk’ten çıkıp motorla Kalamış Marina’ya doğru seyre koyulduk. Yolda Duygu’nun hazırladığı harika kahvaltıyı ettik. Kalamış’ta mazot aldıktan sonra onbirde Haydarpaşa’yı bordalayıp Boğaz’a girdik. Amacımız yarışmak değil yarışanları izlemek ve Boğaz’da yelken yapmaktı. Boğaz’da gemi trafiğinin durdurulduğu ve yelkene izin verildiği nadir günlerden birinden faydalanmak istemiştik.
Hava durgundu. Rüzgar kuzeyden 5-6knot esiyordu. Yarış komitesi bu rüzgarı yeterli görmüş olmalı ki Çırağan’a yaklaştığımızda Kuruçeşme – Çengelköy arasından yarışa başlayan yelkenliler rengarenk balonlarıyla bize doğru geliyorlardı. Çırağan Sarayı’nın önündeki şamandıra dönüşünü izlemek çok keyifli oldu çünkü hem balonlarını indirip genoaları ile orsa seyre geçen teknelerin seri hareketlerini yakından gördük hem de ekiplerinin yaşadığı stresi hissetmeden heyecana dahil olduk. Daha önceki senelerde katıldığımız Boğaz yarışlarında ekipte herkes gergin olur ve özellikle şamandıra dönüşünde teknede mutlaka karmaşa yaşanırdı. Ayrıca kimse çevresindeki teknelerde olanları izleme fırsatı bulamazdı. Bu duyguları iyi bildiğimizden izleyici olarak katıldığımız bu yarıştan son derece zevk aldık.
Lider tekneler Boğaz’ın Avrupa yakasından kuzeye doğru sık tramolalarla tırmanırken onlara eşlik ettik. Arnavutköy Akıntı Burnu’na geldiğimizde kuzeyli rüzgar iyice hafifledi. Geriden gelen teknelerin balonlarını gördüğümüzde çok şaşırdık. 200m geride hava Lodos esiyordu. Karışık hava şartları, adına yakışır şekilde Boğaz’da akıntının en kuvvetli olduğu yerlerden biri olan Akıntı Burnu’nu geçmeyi iyice zor hale getirmişti. Tabii bu mücadeleyi yakından izlemek bizim için son derece keyifli oldu. Yarışan ekipler akıntıyla mücadele ederken biz Bebek koyundan geçtik ve Rumelihisarı’na doğru çıktık.
Baltalimanı’nı geçtikten sonra Boğaz genişlediğinden yarışan teknelere çapariz vermeden yelken seyrine geçtik. Rüzgar kuzeyden 8-10knot esiyordu ve tekne 6knot hıza erişmişti. Tabii akıntıyı hesaba katınca hızımız 4knot’a kadar düşüyordu. İkibuçuk saat boyunca Boğaz’ın Avrupa ve Anadolu yakaları arasında zikzak çizerek İstinye, Beykoz, Büyükdere ve Sarıyer’i geçtik ve Anadolukavağı’na vardık. Boğaz Komutanlığının önüne bağlandığımızda saat üçbuçuktu. Kıyıdaki şenliklerden börek ve balık alıp teknede yedikten sonra halatlarımızı çözüp rotayı Karadeniz’e çevirdik.
Bu kadar yolu gelmişken Boğaz’ın Karadeniz girişindeki Poyrazköy’ü keşfetmeden dönemezdik. Yarım saat sonra Poyrazköy’ün mendireğinden içeri giriyorduk. Kocaman mendireğin içinde irili ufaklı pek çok balıkçı motoru bağlanmıştı. Kumsalın arkasında ormanlık tepeler yükseliyordu. Koy son derece sakindi. Birkaç motoryat demirlemişti. Kıyıda lokantalar vardı. Poyrazköy’ün çok hoş bir yer olduğunu görünce yazın mutlaka gelmeye karar verdik. Neredeyse ayrılamayıp o akşam orada kalacaktık.
Dönüşe geçtiğimizde saat yediye geliyordu. Akıntıyla birlikte uçar gibi Boğaz’dan güneye indik. Akşam güneşinde Boğaz’ın iki yakasını izleyerek yaptığımız bu seyir son derece keyifliydi. Haydarpaşa’yı arkamızda bıraktığımızda hava kararmıştı. Marinaya onbirde vardık. Tüm yorgunluğumuza rağmen tekneyi toparladık ve yıkadık. Boğaz yarışını tekneden izlemek hepimiz için çok keyifli ve öğretici bir deneyim olmuştu.

4 Mayıs 2010 Salı

KALPAZANKAYA VE PORT SEDEF

01-02.05.2010

Cumartesi gününü Kalpazankaya’da geçirdik. Pazar akşamüstü ise Port Sedef’e gittik. Hem Burgazada hem de Sedef Adası baharda yemyeşil ve huzurlu. İstanbul’un içindeyken şehirden kaçabilmek çok güzel oluyor.

Cumartesi sabahı Duygu, Ayça, İlginay ve Selim’le Pendik Marintürk’te buluştuk. Tekneyi hazırlayıp çıktığımızda rüzgar güneyli 3-4 kuvvet esiyordu. Yelkenleri basıp keyifli bir seyre başladık. Adaların arasında rüzgar hafiflemesine rağmen iki buçuk saatte Kalpazankaya’ya vardık. Lokantanın tonozlarının hepsi doluydu. Neyse ki tam o sırada ayrılan bir teknenin yerini aldık. Kalpazankaya’da rezervasyon yapmadan yer bulmak oldukça zor. Bize yamacın kenarında güzel bir masa verdiler. Ekip yolda epey acıkmış olduğundan lezzetli mezeleri hemen bitirdi. Ardından kocaman bir kalkan balığı yedik. Akşam güneş batmadan tekneye dönüp yelkenleri bastık. Hava serinlediği için hepimiz teknedeki kıyafetlerden birkaç kat giyindik. Dört kuvvet esen Poyraz bizi marinaya kadar gayet hızlı bir seyirle götürdü. (Kalpazankaya: 0216 3811504)


Pazar akşamüstü kısa bir seyir için marinadan çıkıp Sedef Adası’na gittik. Geçen yazdan beri ilk defa geldiğim Port Sedef yeni bir iskele yaptırmış. Derinlik 2-2,5m cıvarında olduğu için tekneyle iskeleye bağlandık. Bizden başka kimse olmadığı için bu şekilde yanaşmak çok rahat oldu. Port Sedef’in tonozlarının çoğu kışın kaybolmuş. Sadece üç tanesi görünürdeydi. Sedef Adası’nın tabiatı çok hoş ancak Port Sedef hizmet, fiyat ve lezzet açısından pek cazip değil. Birer bardak şarap içip gün batarken marinaya döndük. (Port Sedef: 0534 6176048 )